Sigaram spontane yandı, gözbebeklerime hayallerin düştü Gidişinden sonra gökyüzüne yığıldım Vakit kaybetmeden, tüm günahlarım başıma üşüştü
Bu mevsimler dudaklarımda, hep bir sen ıslığı Gözlerim dinlenir pozdalar yokluğunda, aslen safi bir elem Kadeh misin mezar mı sevgili? Cesedim mi ruhum mu doldurur söylesene benliğini.
Elbette film bitince, jönfilerde gider Kısır kısraklar bile, yarış atları doğurur o zaman Şahsiyetimde öylesine kıyametler kopar Dudaklarıma dokunup, dilersin aman
Bir kilise, biraz mahpus ve oldukça yoğun bakımdır yokluğun Mumlar dikerim ruhi travmanın tel örgülü kenarlarına Günahkar kurban eder, seni O’ndan dilerim Beni bu sefer anlar ve ol der ummanlara
Geldiğinde, en mükemmel ölümlere sürükleyeceğim seni Frenk ülkelerine gideceğiz diz dize ve el ele Son kompartmanı, balayımız için ayırttım Ve la cumparsita’dır şimdi Azrail’den tüm vücudumuza yayılan Parmak uçlarımızdan büyük evrene dağılan bu haz, Muhtemelen en şık ve hikmetli hediyesidir bize Tanrı’nın Üstelik üzerimizde ikinci el ve hor kullanılmış Bir Nisan sabahı kusursuzluğuyla...
Belki de alabildiğine yalın olma halindi hayatın en acımasız şarkısı Hayata tekmeyi savurmuş bir aile büyüğünden kalan miras gibisin Har vurup harman savurmak isterken vücudunu Nefes alışlarının nefes alışlarıma çizdiği paralellerden utanarak Sana daha ihtiyatlı davranıyorum Bedeninin muhteviyatını bilmeseydim eğer Katiyetle benden çocuk doğurmuş olmandan kuşkulanırdım! Eldivenini düşürmeseydin,ellerinden ruhuma Muhtemelen daima yalnız kalırdım.
Söyleyeceklerimi kabullenmek zorundasın Öldürmeyi ve ölmeyi hayatından çıkarmamalısın
Çetin dağ yollarındaki huzurlu seyahatler gibi saçların var Keyfekeder bir hırsız misali bakışların Kendimi sana çaldırmak istiyorum tenhada Toplum polisi yanıma yakalatıyorum seni Tüm ailesini anti tank mayınlarında kaybetmiş bir jurnalci gibi
Aslında uyku, Hayat tarafından kurgulanmış en mütecaviz aldatmacadır Saat başka bir çeyrek ben hala uyuyamadım
Teşbih sıkıntısı çeken kutsal kitap yazıcıları gibi Tasavvufi bir reveransla Tanrı’dan lütuf beklemiyorum Kaybetmişim sükuneti karanlık sokaklarda Seni her cinayetin sonrasında besmeleyle anıyorum Öylesine soluksuz bir politik dram!
Çağ son hamlesini yaptı Katıyyetle beden ölümümüzü gerçekleştirdik Yeniden denemeye mabadı yemeyenler kahvehanesindeyiz Oturmuş boza içiyoruz sevgilim! Öylesine tükenmiş,öylesine bitmişiz. Mazide bir muammada olduğu gibi, Kahramanlık lakırdıları bile bir heyecan vermiyorlar şimdi kalbe Sevgilim Bunca hüsrana ve mağlubiyete rağmen Gelsen; Ve kaybolsak bir sükut-u hayalde!
Korkma, üzerine hançer ile eğilmemden Elimdeki izler, cesedimin kanıtıdır Ne olursun gözyaşı hüzün bekleme benden Boynumdan süzülen kan, ağladığımın hatıratıdır
Mümkün olduğunca solgun, bir kır çiçeği gibi gülümserdin Gitmeden önce Vazolar renk değiştiriyor şimdi Terkedişini kabullendikçe
Göz ucuyla vitrinlerden baktığın perdeler Sergilenmeye hazır şimdi penceremde İnat eder gibi renk renk Boyun eğer gibi sade Ve hatta; ölmeme müsaade eder gibi sakinler
Madam seni sordu geçen uğradığımda En sevdiğin mezelerden yapmış Gözümün seğirmesinden idrak etti mevzuyu Kızamadı sana hatırşinastır bilirsin huyu En istikrarlısından tabip oldu haliyle Azalttı sesini boca etti ouzoyu
Şimdi ben olabildiğince sarhoşum Ve kadeh alabildiğince sen dolu Ouzo sonlandı merak etme teşbihim tamamen rakı dokulu Kürdili hicazkar suretli isyanım Bu lilyumların mevsimi, yokluğun değilmiş Sahiden anladım
Merhaba sokakların loşluğuna koştuğumuz kadın Mahallenin en güzel kızı Saçları birkaç fersah sarı Gayrımeşru maceralarımda sükut yetiştiren umudum İlk sevişmelerimiz gibi baharlarda tanışmak seninle Ve şarap içmek çok güzeldi!
Tenime evrenlerce dokunduğun için Israrla ve kaybolurcasına benim olduğun akşamlar misali Teşekkür ediyorum gidişine de Yine yağmurları ve kahredici mevsimleri bekler gibi Bekleyeceğim elbette, Tesadüfen açılmış tüm kapı aralıklarında seni...
Dalga geçer gibi, aşk Delili sen olmalısın Silvia! Boğuk sigaralı sesinle, göğsümde doğrulmalısın Her yer fazla bekletilmiş koruk
Tükürmeliyiz sevgilim, kısır yarınlara Aşkla sokulmalıyız içinde, bulutlar idam edilmiş gökyüzüne İçimde filizler ölmüş sömürülmüş Azarla kuraklığınla isyana meyil fikrimi Adın; uyuşturur tüm benliğimi Ruhsuz bir dilenci gibi dolaşırsın sanrılarımda O kadar kararlı O kadar aymaz
Silvia, kadınım! Sana da günaydın, hayatım Sokrates'in cebinden biraz ulak çıkarttım Biraz daha uyursan inan en yakın arkadaşınla yatacağım
Yazılmış tek neşeli ağıt!
Rüya hırsızı çocuklar gibisin Her yer şimdi lunaparktır işte Temiz bir kahkul boğumu alnından kasıklarıma inen Kusursuzca öl Silvia! Başka bir Tanrı'dan dirilelim Mümkün olduğu kadar sevapsız
Sade bana serbest, yasak yeşilsin Silvia Gözlerin var sahiden Kemiklerin kir kemiklerin duman Kahkahamsın kalpazan duam Yer gök şişirilmiş ihtişam
Bireysel cümleler kurmayalım Silvia Ellerin kezzap küt saçların cüzzam Baaslaşayım izin ver saçlarında Yezidleşeyim tüm organlarında Sıkışmış bir haykırışla!
Bu işin şakası yok Silvia Giyotin şimdi tam şah damarımda Kısrak kokulu rimeller sür gözlerine Bilirsin severim Bana kalırsa tüm günahlarını affederim
Sessiz bir odada, şiir yazmak kadar Sahiden ve zehirli seviyorum seni Bunu en iyi sen bilirsin; Ben kimseden af dileyemem Silvia Ama beni affet ve gir son kez koynuma!
Dolu, yağıyor gözlerine Gönlüm evine elleri boş gelen Bir baba kadar doru Siyahlıklar kazıyorum, isli dudaklarından Ruhundaki kararmalar,tamamen benim suçum
Tecavüz ritüelidir defolu yarınların Kuytular da buluşur bu şerefsiz paydada O hususlar kapandı,gezemezsin hep yalın Cİğerinden emaneti, saplarlar ayazda da
Köşedeki kör bakkal beyaz kadın satıyor Yanında çolak manav elde beyaz tartıyor Teklik sıkıştırıyorlar, Bekçi Recep’in eline Onla çorba içiyor karısı Paytak Emine
İşte buralar eskiden hep onurluktu bebeğim
Velev ki onaylanmamış dualar henüz vardı Tanrı, bize çocuktan tövbeler yaratmıştı Şeytan üzülür diye, günaha girdik yine biz Kerhaneye düşünce, kalamaz kimse temiz
Dürüyorlar defterleri, kuytu mahkemelerde Kimse dem vuramaz ki haysiyet ve şan nerede Gettolardan toplarız, çiçekleri yine biz Sokulgan sevişirsek, güzel kalırız bariz
Muhakkak ki; Karşında gördüğün jakoben kıvamlı meczup Bu gözlerinde ölü babanı gömdüğün adam Kıvamlı ve sağlam Bir ustura artığıdır meleğim Altında usülünce kanayabilirsin...
Bu şehirde her pusu çıkar, yaralı bir rahme Müsait bir zamanında Ayrılmalıyız Güzide
İlk buluşmamızda söylemiştim Ben, soluksuz demlenirim Hatta boynunuzu uzatırsanız bir kadeh de oradan içerim Ağzım bozuktur biraz, istikrarlı küfrederim Çakı taşırım cebinde giydiğim pardösünün Vakit bulursam haftada bir de üç sarımlık esrar içerim
İlk buluşmamızda söylemiştim Beyoğlu'nun arkadaşı Tarlabaşı'dır yavrum Hap satarlar kuytuda, İtibar görür zakkum Beni emniyetin köşesinde beklersin Ne sivil takılır peşine ne çingeneler ketum ...
İlk buluşmamızda söylemiştim Hayal ettiğiniz kadar dünyalı değilim Kirletmedim o yüzden Kendimi onlar kadar Anlayışsız her cümlenizde bir kez daha delirdim Ayrılalım Güzide bu mevzular çok kanar...
Nazan şarap sevmez Ege rüzgarları gibi saçları vardır onun Tokasını; sol eliyle takar Gözleri kardeşleridir umudun
Dekoltesi korkaktır, gizli cüretkar Su damlası gibi bakar gözleri Elleri, bukalemun derisi kaplıdır Tuttuğum elime göre değişir rengi
Allah’tan korkar en çok En çok benim için, dua eder Bir de babasından ayrı annesi için Babası; tekrar evlendiği için midir bilmem Hep tek taraflı mizansenler yaşatır bu ayrılık
İlk kez adet gördüğü gün değil; Adetlerinin değiştiğini görmeye başladığı gün Genç kız olmuştur Nazan Usulca ellerimden tutmuştur Ne derler kaygısına aldırmadan Sakinlikle yanıma sokulmuştur
Nazan, Nazan şarap sevmez; cigaralığın kokusundan nefret eder Bende kalınca yemek yapar bana Dağınıklığıma dayanamaz, ortalığı tertipler
Aldığım udu öğrenmeye hayli gayret etti Nereden sevdim o zalim kadını da çaldı bana O ud çaldı gönlüm hep onun tenine meyletti Bırakamadım bir rahat ud çaldırmadım ona
Başka bir kadındır, mücevher soluklu Ağlarsa kaybolur elmasın rengi Bir gözleri vardır, efkar boğumlu Dökülür saçları, gurbet sevinci
Nazan; Nazan şarap sevmez Yalnızca beni sever Hayallerimin civarında bir semtte oturur Ne zaman elime bir kadeh alsam Onun dudaklarından güller dökülür...