Sulardın akıp giden sellerimden Kuraklığının ismi harelerinde, deva oldu isimsiz bahçelerimde Yanıma otur jiletlerimi temizleyeceğim bileklerimi tut Kutla söz öbeklerimi onlar sadece senin ojesiz tırnakların için yazıldılar
Hazzını üfle usulca yüzüme Dudaklarımın kanamaya müsait kıvrımlarında saklayacağım aklımı Kapılıp gitmesin diye zannına Sana pıhtıdan göller yaptım sakla bir kuşun altından kanatlarında
Ancak;
Artık kadeh parçalandı Yerine hiçbir kuş kanatlarını yolmayacak İbranice bir elham okuma bana nazik dilruba Olabilecek tüm hataları üstleniyorum Beni kollarına almadın sen Bırak ölüm kudursun Cesedimi de kollama...
-doluyor yastığım seninle
saçlarıma kazdığım
beş harf: zevce
her rüya anımda
dökmekteyim senden bir koca pençe
az da değil ha
yedi dize, külçe-
varamaz dilim diline
sönük
gün'eşlerin geçse de damarımdan
ilginç ki bu hikayede
tek solan
biçare
oluverir intihar çayı saatlerimin
biskuviden örülü ipleri
(ki onlardır kalan ham)
tüm petibörlerim
zihnimde kırılır bir an
dökülür içine bay çardağımın
ben beceremem bir boku
ağlar teninde astığım
tüm darağaçlık boyunlar
burnumda tek koku
sen
***
ve kelim eler saçlarımı
kırılır kelimeler anıtı
kalır ensem noksan!
bilirim ki zordur ilk saç ağrısı...
ki yaksan suretini döküp
kırıklarımı, uçlarımı
izin veririm, inan
izin veririm, durduramam!
seninle barışmaya hiç niyetim yok desem yeridir sen benim seneye giymeyi düşündüğüm beyaz gömleklerimi çaldın huzurumu sattın hayatın gidişatına bensiz yataklarda yattın
aslında seni sevmiyorum
beraber olamamanın yarattığı huzur sallanan bir sandalyeydi sana alacağım son armağan salıncakta sınadım ruhunun ağırlığını okyanus kokunu aldım o sıra sonra sen gittin ben alamadım seni geri yunusun ağzından korktum babama döndüm o an kafasını bulutlara gömdü erkekler ağlamaz sil gözünün naaşını
hüzünlü bir şarkı aldım sarhoşun zulasından kokmuş bir torbayı çiçek mezarlıklarında sattım kuşku uyandırdı aslından benden gidişin sevgilim yoksa seni ben mi ağlattım...
ölüyor musun sen en azından benim için doğurmayacak mısın yoksa kimseyi yanakların yanaklarım onlar buluşamayacak mı bir daha biz de ölecek miyiz mesela dursan her şey durulsa ya olmaz dersen de bir bıçağı kendime saplayabilirim kalbim ağrıyor nüktedan sallanan sandalyem miras kalsın ben seni hayal ettiğim her yerde huzurla ölebilirim...
gözlerimin retinasından hiç görmediğim parisler geçiyor aldırmıyorsun yavrum kansız damarda mavi kan dur bak sana yeni bir kitap aldım neden dokunmuyorsun saçlarıma sana yeni bir zul çaldım sana gözlerimi kapatır koşarım düşerim bir yerlerimi kırarım kaynamasını beklerken yanımda oturursun değil mi sana demlediğim çayın bir mısramı kaybettim bu yatak çok ağır yardım eder misin kenara çekmeme kenarda sevişiriz hem belki üzülmek her zaman bir cazibedir ya biraz da onun gibi... bir yerlerde yağmur yağıyor şüphesiz kalan mirasını aşiftelere dağıtıyor birileri muhakkak günahlar işleniyor hem de ne günahlar anlatsam aklın almaz almaz zulmün yarasını mirasyedi bir keman şato hakiki bir kato sınırı bir emperyal çocuğu yassı burun ve silüet kıvamlı nehir akıntıları sevgilim yanımda ağır ağır esneyen bir köpek ölüsüne sarılmışım ya da bilemiyorum çaresizim...
Bu aralar pek keyfim yok İçki de çok içmiyorum farz-ı misal şiir de yazmıyorum Gökyüzü paydaları çıkarmıyorum şahsi payıma Arabesk konçertovari bir hal sıkışmış ölü hücrelerime Sakınıyorum seni beynimin tüm kötü kıvrımlarımdan Git dediğime bakma ben kumar oynuyorum aslında yavrucuğum
Dokunulmaz ellerini öpeyim saatlerce dizlerinde krizlerle gam bulayım Ağlayayım sahtelik yok Gözler gibi misal bir in İnde saklı bir küsmüş kırmızı biber şarabı Olmayan bir Çaykovski tiradı Gencebay'la tanış çıkıyor Gitme Allah aşkına
Huzur yok ki gelmediğin gitmediğin zamanlar arasında Hep kalmandır gereken tek istek Ve kovulmuş meleğe bile rica edilmiş bir dilek Tek buzlu bir ölüm ricası Cariyeler arasında eriyor Hüzzama lanet ederken birileri Aşkın olduğu yerlerde hiç kimse kokain kullanmıyor Sen olaydım...
(sensiz bir ağrıya benziyorlar
yürürken
ayağına çiçek yerine
tırnak batan çocuklar)
üzgünüm sevdiğim
aceleden yanlış kesmişim
gülüşlerini geçmişimden;
ağrıyor gül diken sular şimdi
ağrıyor saman balyası sarılar
ve sanrılar:
en çok sana ağrıyorum sigaraaltı
sonrası içilen
kahverenklerinde,
baktığım suluboya
fallarında yani
bilmiyorsun, çok bağırıyorum seni
en çok sana bağırıyorum
bağırıyorum sana: çok
aman annemden çok sev beni
sonra kızıyor annem tabii, ışığı kapat
uyuyamazsın diye çocukluğuma
karınca masalları çalıyor
koca sur kapısı omurgamı;
sur bir divan, diyor masal, susmalarınsa erguvan
anlatırken askerlik anılarını babam
divanlar bile ah
el pençeydi bir zaman
(bu arada
yatağın kenarındaki meraklı
zifaf çarşafı kıvrıntısı
ben oluyorum,
ellerim bir çift çulha gagası
tanıştırayım:
ben,
ben.
deli bir saçmalık şu şizofren!)
sen beyazı duvarları adeta
bir şişe kesiliyor odamın
anlamıyorum, dolmuyor sevmelerimiz
ne yapsak da içine;
aslına bakarsan tam bilmiyorum
ama dolmuyordur zahir
o zahiri şişe de
arkadan bir kuğultu: kabul et gerçeği
özlüyorsun diyor masal ve
biz beyazı pamuklarını ovamın
dönmüyor dünyam, reddettikçe
olmuyor... ne yapayım
baştan yine!
yin'e çağırıyorum seni, fitne masum kötülüğe
en çok cumartesileri
çağırıyorum
çağırıyorum mezarına ektiğim o gürbüz çiçekleri de
yorulmasınlar yeteri kadar zaten
soldular bana diye;
fakat peruk ve maske-
den başka bir şey yok ki üzerinde şehrin
çıkartsın
ve ikram etsin bizlere
arşimet boğuluyor sularımda
sen uğramadıkça zihnime
şimdi husus şu doğrultuda ilerliyor yavrucuğum ben ağlıyorum sen gidiyorsun bilek kesme esnasında kamera ayrıntıları çekiyor çocuklara kötü örnek olmayalım diye bazı insanlar harıl harıl masturbasyon yapıyorlar çok uzak yerlerde bir koca sevişmek için devletten izin aldığı karısına tecavüz ediyor
-buraları sansürleyelim mi el ele-
bir kısım ihtiyarlar tansiyon haplarını alıyor daha sağlıklı ölmek için küskünler kendi kafalarındaki hegemonyalarla kızgınlıklarını perçemliyorlar elbette kusuyoruz şu durumda en doğal olanı bu değil mi zaten?
-göz göze kalıp yerleri temizleyelim mi-
şimdi paganini diyeceğim sosyalizasyon bağlantıları lağımlanmış olacak baharların rengini mevsimlerin sırasını değiştireceğim topraksız ellerimle teyemmmümleri aksatacağım ceset ceplerinden ayıklanacağım narkotiğe nezarette arabuluculuk gibi
-nefes alarak karşılıklı ciğerlerimizden kan alalım mı ağlayarak birbirimizden-
bitiyor elbette o konuda hemfikiriz ya senin bu gereksiz coşku dolu yanlışların ah hata yapabilmenin kabullenilmesinin elbette bir raddesi var gözlüklerinin camlarını topla git özgürsün artık kendini köhne baraj kalıntılarında erit...
görmediğim bir ten gibi sedef taburede zenne oyalama oyunlarının son taksimi şu halde biraz fazla meyin zararının olmadığı aşikar kanunun hali içler acısı bir başka bahar
sesinizi bir kağıda yazıp sekize katlıyorum hiç gelmeyecek bir zar yedisine bahis oynama hali gibi küskünlüğüm suretinizin kalbime aks i günahındandır varsa işlediğim bir sevap kokunuzun içimde kalan yanlarınının fazlalağındandır... allah kabul eylesin...