Ekim 11, 2010
Ellerimizin Onurlu Kavgası
Hapishane avlularında tutuklu kalmış martılar
Beni göç mevsiminin hatrına bıraktılar
Bir memlekete aşık olmanın en lezzetli yanısın
Ruhsal hezeyanımdan tek kurtuluş çanısın
Vücudum eylem olmuş, sen gönlümde kazasker
Teklifsiz gülelim gülüm, bu savaş elbet biter!
Kimlik kontrolünde adına adım dedim
Hem rezil oldum, üstüne küfür yedim
Biliyorsun her kavgam dolaylı yoldan senin
Kavgam tebessümün
Kavgam beyaz ellerin!
Miting meydanı girişinde, bir kelebek bıçak düştü cebimden
Seni düşündüm de, hemen gökyüzüne saldım
Henüz genç bir nehirdin ancak
Sevgilim sen ne kadar okyanus kokardın!
Lafı gevelemek manasız, kurtuluş ruhundadır asil milletimin
Bir de gözlerin var dokunamadığım tenin
İçerde olacağım bir süre, ziyaretime dostlarla gelin
Parkaları unutmayın, biliyorsun işte bize artık her mevsim serin!
Havayı görmek nadir, sigaradan bulutlar doluşmuş zindanlara
Senin hayalime aksin, bulutların nefesini kesen güneş
Davamız hürriyet, ilkemiz vatansever gülüştür
Mektubum ve kalbim bu sevdayla örülmüştür
Görülmüştür..
Kirpiklerin revolverde kalmıştır, onu çardağa gömün
Hayaller kurun umutsuzluklar öldürün
Hüzne meyil vermeyin, her güne selam verin
Elbet yorulacağız, karanlık oldukça derin!
Oturdum dün gece uzun vakitler seni düşündüm
Beni böyle görseler sanırlar cebimden dünyayı düşürdüm..
Ekim 10, 2010
Bağ Evinde Kuşluk Sevişmeleri
Seninle tartışmalarımız hep kıymetli sonatların ardından,
Kerameti dudaklarından menkul şarap bardaklarını
Kapitalizm karşıtı amerikan mutfağımızda ovalarken
Bir de ben açık perdeler civarında
Müstehcen fıkralar anlatırken gerçekleşmekte
Benimle alıp veremediğin kaç küstah aşk var mazide sevgilim?
...
Sevişmelerimiz hep bir Auschwitz kıvamında
Kalabalık, yalnız, disiplinli, isyankar, duraksız
Sol kolunu arkaya doğru kıvırmadan, anlamanı istiyorum artık beni
Gözlerimde Mussoliniler yok hiçbir zaman olmadılar
Kısmen ittahatım kısmen terakki
Ve bedeninin en şahsi yerleri en büyük ittifakım
Gözlerin yenilmiş hayallerimin müttefiki
Liebe Macht Frei!
Bırak toplamayalım artık şu işkencehaneyi
Es geçiyoruz yaşamak uğruna ruhumuzdaki mevlevihaneyi
Biraz sussun artık kavmimle hiçbir ortak yanı olmayan arkadaşların
Pencereden bakarken birkaç uzun boyunlu aşk geçti de
Görsen dudakları tıpkı senin pembe dudakların!
Elbette ziyadesiyle güzelsin
Adım kadar eminim phalaenopsis'lerle kesinlikle bir kan bağın var
Yahut baban ergenliği esnasında,
anneni bir polenle aldatmış dahi olabilir.
Hişt!
Sessiz olalım kapıda sanırım İngiliz Kraliyet Ailesi var
Bu güzel bedenin karşımdayken üstelik ellerin
Ellerin birkaç santim yanımdayken sevgilim
Onların soğuk şakalarını hiç çekemem!
Topraklarımın her metrekaresine adını ekerim
Generalleri ihtilal öncesi önce ekerim
Mankenleri bırakır, sadece yaşlı kadın ve huzurevi fotoğrafları çekerim!
Biraz daha yalan söylemek zorunda bırakırsan beni
Muhtemelen kurada Cehennem’i çekerim!
Beni üzme dön artık sevda sınırlarımızın dahiline,
Aynı dili paylaşıyoruz; bağımsızlığını tanımıyorum!
...
Hava yağmurluydu, ıslanmıştı dün
Bedenime yine teşrif etmedin
Hava güzel ve tarihte bugün
Ben birkaç Vivaldi kadar öldüm...
Ekim 08, 2010
Izdırap Sokağı Aymazları
Meyra, arsız Beyoğlu’nun en edepsiz kızı
Yeni yetme ergenlerin en büyük sevda hırsızı
Ekseriyetle tenhada, Dinazor Cezmi’nin yatak arkadaşıdır
Tinerci çocukların, en harbici yoldaşıdır
Üç liraya şarap alır köşedeki Goygoy’dan
Daha on beş yaşında çıkmıştır çoktan yoldan!
Tüm rock’n roll tarihini istisnasız ezbere bilir
Parayı denkleştirirse kuytuda beyazla erir
Serseri aday adaylarını dudaklarıyla emzirir
Bedeninin muhitinde can veren olursa
Mevzuyu tıbbiyeden atılma Neşter Selim’e bildirir
Selim sever böyle alengirli işleri saniyesinde üç beş bahşiş indirir
Meyra’yla ben de bir Ağustos akşamı yattım
Cebimdeki tüm bozuklukları önüne attım
Oldukça Radiohead az da olsa Tom Waits bir akşamdı
Hatun o gün peyniri fazla abarttı
Sakat babasına durumu kusmak beni oldukça daralttı
Doktorun hamile olduğunu söylemesi mevzuyu altı yedi bira daha kanattı
Cenazede ölen bebeğin erkek olduğunu öğrenen Selim
Üzüntüden herkese üçer sigaralık kubar dağıttı
Cenazeden sonra ziyaret ettim Meyra’nın babasını
Sakat olmadan on beş yıl evvel, haybeye kesmiş evlatlarının anasını
Hapis kaza derken Meyra çoktan savrulmuş
Oğlu Samet parayla lubun pazarlar olmuş
Başı belaya girince sakat babasının yanına sığınmış
Üç hafta geçmeden dayanamamış inceden kirişi kırmış
Babasının altını temizlemek hangi kitapta varmış
Delikanlının gururu bu mevzuya takıkmış!
Meyra’nın fotoğraflarına baktık amcayla oturduk da
Kıvır kıvır saçları mavi önlüğü varmış
Dolabın yanına düşmüş çocukluk günlüğünü açtık da
En büyük hayali doktor ve anne olmakmış
Dört şişe şarap bıraktım Meyra’nın babasına
Bir de yeşil yirmilik, istemedi zorla cebine koydum
Evden çıkınca baktım da Meyra’nın yol haritasına
Bir an sinirlendim göklere doğru kudurdum
Sonra toprağın ölü annesi gibi sarıldığını görünce
Kaderin akışına saygı duyup, usulca yola koyuldum...
Ekim 05, 2010
Siyaha Tutkun Sensizlik Masalları
Normalin dışında bir mevsim duruyordu gözlerinde asılı
En az üç kere rastladım bir düş görmüş olamam
Silüetin eflatun bir tabloysa eğer
İlk fırsatta ölmeliyim sana seyirci kalamam
Her an kapıyı çalacakmış gibi
Ona asırlar gelen süredir beklediği kısmeti
Masa örtüsü oyalayan bir yandan hasta dedesinin kulunçlarını ovalayan
Saçları örgülü
Genç kızlığı devirdi devirecek masumlara anlatıyorum nedense seni
Gelmeyişinin ardındaki umut dolu umutsuzluğu sanırım bir onlar anlar
Bir de Ekim kokan; içkiden ölesiye nefret eden sarhoş adamlar!
Ayakkabısı olmayan tüm evsizlere bahsediyorum senden
Üstüm başım birkaç kış çıplak
Ayaklarını hatırlamaya çalışıyorum, kaba ayaklarımın arasında kaybolan
Bir de her zaman yetim bir anne gibi sokulgan bakışlarını
Bensiz yarınlarını, sensiz zamanlarımı hayal etmeye çalışıyorum
Anlatsam anlamazsın
Hem bu sefer bırakalım da mermi şarjörde kalsın
Elinde filtresiz sigarası çirkin bir adam
Ölmüş kargalar anlattı da bana
İntikamla uyanıverdim uykumdan
Seni tasavvur ettim de o an
Tekrar bir düşle denk oluverdim
Günahlarım olsa dahi O beni kırmaz
Seni en müstesna sevaplarda saklasın
Yaşasaydım gelmezdin bilirim ancak
Mezarımda hür bir sancak gibi ayaktasın!
Ekim 03, 2010
Küstah Bir Rest
Ne kadar kaybolursan bulut misali aşkta
O kadar damla olacaksın çare yok bu telaşta
Sevdanın feodalizmine kaptırırken kendini bıçkın leopar
Kendini safarinin en bereketli yerinde
Savaşın en hengameli takviminde buldu
Bunun adı ilk görüşte kaybediş sevgilim
Bir çay kaşığında eriyiş var şimdi sahnede
Her halukarda beyazız kadınım
Cismimizin muhteviyatını sen biçimlendir o halde
Seni bu gezegende hiç aldatmadım
Çağa yakışmayan bir saflıkla geri geleceğine inanmak
Ellerimdeki pamuk şeker kalıntılarının bir gün dudakların olması hayali
Kapıya hangimizin önce yetişeceği meçhul, sarhoş Beyoğlu sonraları
Elimizde neredeyse tamamı boş viski şişeleri
Elimiz edebiyat dahilinde kullanılabilecek en güzel tanım
Tüm bunlar ajite edilmemiş ve burjuva yalanlar hayatım!
Sıradaki tüm şarkılar istisnasız sana gelsin
Muhtemel tüm Cohen’ler
Bu şehirde kazayla çıkarılmış tüm yangınlar
Ve kazayla doğmuş tüm çocuklar ikimize gelsin
Sokak başlarını tutmuş tüm mecburi bitirimler
Bizim için kessinler koftizan raconlarını
Ancak;
İsimlerimiz dahil herşeyin sahte olduğu bir macera bizimkisi
İlk kimlik kontrolünde deşifre olacağız
İkinci perdede beni aşifteler seni yanlış hayat atılımları bekler
Kimseyi boş yere bekletmeyelim
En yakındaki viyolonsel telinden başka makamlara doğru eğilelim
Tiyatromuz sonlanmadan kangren olmuş tüm duyguları kesip atalım
Biliyorsun güzelim tüm dileklerim senin için
An itibarı ile bir cesetten iki şırınga fazla çaresizim
Şu durumda bu aşka amorti bile çıkmaz
Şansımızı en iyisi başka merhumlarla deneyelim!
Ekim 01, 2010
Karanlık Bozkır Hatıratı
Limon bahçemizin en limonsuz köşesinde
Yanımda, bahçemiz için aldığım sedef tabure toprakta oturuyorum
Biraz daha otursam üzüm salkımı olacağım haberim yok!
Biraz daha gelmesen damarlarımdan boğazına şarap dolduracağım
Hatta üstüne dökülürüm biraz, lekem kusursuzdur bilirsin asla çıkmaz...
Şu kirazlı bahçenin sahibi Selim Amca
Oğlu siyasal olaylardan, apar topar götürülmüş
Zehir gibi akıllı oğlan boylu poslu yakışıklı
Firar etmeye çalışmış cehennemin baskısından
Cesedini almışlar Filistin Askısı’ndan
Kendi söylemiyor tabii; ama toprağa hırsla vurmasından anlıyorum
Kelepçelerin ukalalığını kırmak ister gibi
Öyle deşiyor toprağını, gözleri en az otuz senelik nemli
Ceviz ağaçları var hani köşe tarlada
Onlar Deli Abdo’nun
Abdullah seneler önce, kurşuni tenli bir kızcağız sevmiş
Kız da karayağız mert delikanlı Abdo’yu
Köylerinin en tenha ama aşkları için bir o kadar aydınlık yerlerinde
El ele bu toprağın en kutsal masallarını anlatmışlar birbirlerine
Abdo yetim, müebbet gariban, verememiş tabii başlık parasını kızın
Kız dördüncü karısı olmuş kenevir satan tek gözü kör bir hırsızın
Tahmin ettiğin gibi bunları Abdo anlatmadı bana
Ceviz ağaçlarına dudaklarını dayayıp
Elleriyle göğsünü yırtarcasına ağlamasından tercüme ettim
Gözlerinin güneşe aksinden tecrübe ettim
Şu çorak tarlanın sahibi Fatma Ana
Kocası Yetmiş Dört’te deniz olmuş vatana
Kıbrıs lafı edince gururla hüzünlenir dururmuş
Kocasının denize en güzel hediye gibi düştüğü senenin başı
Oğlu Hasan, rahmine düşmüş
Yirmi yılı doldurmazken kocasının naaşı
Hasan güneydoğuda gönüllü şehit düşmüş
Bu tarlaya hiçbir şey ekmez Fatma Ana
Ektiği filizlerin ağaç olmasını bekler
Yalnız ve gurur dolu sessiz ağıtlarla
Onun hikayesi türkü olmuştur bu topraklarda
Kendisinden duyulmaz ama onun dışında söylenir tüm dudaklarda
Görüyorsun büyük kasabamın hikayesini sevgilim!
Ölüm kadar sade ölümsüzlük kadar güzelim,
Mazoşist bir sevda gerekir seni ve bu toprakları sevmek için
Fazlasıyla serseri yeteri kadar mazoşistim
O kadar çok batmışım ki çamurdan keder seline
İçimde en masum çocuklar birbirini öldürüyor gerine gerine!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)