Eylül 30, 2010
Aristokrat Hayallerimizin Kürtajlanmış Yarınları
Sigaram spontane yandı, gözbebeklerime hayallerin düştü
Gidişinden sonra gökyüzüne yığıldım
Vakit kaybetmeden, tüm günahlarım başıma üşüştü
Bu mevsimler dudaklarımda, hep bir sen ıslığı
Gözlerim dinlenir pozdalar yokluğunda, aslen safi bir elem
Kadeh misin mezar mı sevgili?
Cesedim mi ruhum mu doldurur söylesene benliğini.
Elbette film bitince, jönfilerde gider
Kısır kısraklar bile, yarış atları doğurur o zaman
Şahsiyetimde öylesine kıyametler kopar
Dudaklarıma dokunup, dilersin aman
Bir kilise, biraz mahpus ve oldukça yoğun bakımdır yokluğun
Mumlar dikerim ruhi travmanın tel örgülü kenarlarına
Günahkar kurban eder, seni O’ndan dilerim
Beni bu sefer anlar ve ol der ummanlara
Geldiğinde, en mükemmel ölümlere sürükleyeceğim seni
Frenk ülkelerine gideceğiz diz dize ve el ele
Son kompartmanı, balayımız için ayırttım
Ve la cumparsita’dır şimdi Azrail’den tüm vücudumuza yayılan
Parmak uçlarımızdan büyük evrene dağılan bu haz,
Muhtemelen en şık ve hikmetli hediyesidir bize Tanrı’nın
Üstelik üzerimizde ikinci el ve hor kullanılmış
Bir Nisan sabahı kusursuzluğuyla...
Eylül 28, 2010
Hançerin Beyhuda Raksı
Ve hala uyuyamadım
Saat sabah on bir çeyrek
Belki de alabildiğine yalın olma halindi hayatın en acımasız şarkısı
Hayata tekmeyi savurmuş bir aile büyüğünden kalan miras gibisin
Har vurup harman savurmak isterken vücudunu
Nefes alışlarının nefes alışlarıma çizdiği paralellerden utanarak
Sana daha ihtiyatlı davranıyorum
Bedeninin muhteviyatını bilmeseydim eğer
Katiyetle benden çocuk doğurmuş olmandan kuşkulanırdım!
Eldivenini düşürmeseydin,ellerinden ruhuma
Muhtemelen daima yalnız kalırdım.
Söyleyeceklerimi kabullenmek zorundasın
Öldürmeyi ve ölmeyi hayatından çıkarmamalısın
Çetin dağ yollarındaki huzurlu seyahatler gibi saçların var
Keyfekeder bir hırsız misali bakışların
Kendimi sana çaldırmak istiyorum tenhada
Toplum polisi yanıma yakalatıyorum seni
Tüm ailesini anti tank mayınlarında kaybetmiş bir jurnalci gibi
Aslında uyku,
Hayat tarafından kurgulanmış en mütecaviz aldatmacadır
Saat başka bir çeyrek ben hala uyuyamadım
Teşbih sıkıntısı çeken kutsal kitap yazıcıları gibi
Tasavvufi bir reveransla Tanrı’dan lütuf beklemiyorum
Kaybetmişim sükuneti karanlık sokaklarda
Seni her cinayetin sonrasında besmeleyle anıyorum
Öylesine soluksuz bir politik dram!
Çağ son hamlesini yaptı
Katıyyetle beden ölümümüzü gerçekleştirdik
Yeniden denemeye mabadı yemeyenler kahvehanesindeyiz
Oturmuş boza içiyoruz sevgilim!
Öylesine tükenmiş,öylesine bitmişiz.
Mazide bir muammada olduğu gibi,
Kahramanlık lakırdıları bile bir heyecan vermiyorlar şimdi kalbe
Sevgilim
Bunca hüsrana ve mağlubiyete rağmen
Gelsen;
Ve kaybolsak bir sükut-u hayalde!
Eylül 26, 2010
Gırnatanın Ölüm Peşrevi
Korkma, üzerine hançer ile eğilmemden
Elimdeki izler, cesedimin kanıtıdır
Ne olursun gözyaşı hüzün bekleme benden
Boynumdan süzülen kan, ağladığımın hatıratıdır
Mümkün olduğunca solgun, bir kır çiçeği gibi gülümserdin
Gitmeden önce
Vazolar renk değiştiriyor şimdi
Terkedişini kabullendikçe
Göz ucuyla vitrinlerden baktığın perdeler
Sergilenmeye hazır şimdi penceremde
İnat eder gibi renk renk
Boyun eğer gibi sade
Ve hatta; ölmeme müsaade eder gibi sakinler
Madam seni sordu geçen uğradığımda
En sevdiğin mezelerden yapmış
Gözümün seğirmesinden idrak etti mevzuyu
Kızamadı sana hatırşinastır bilirsin huyu
En istikrarlısından tabip oldu haliyle
Azalttı sesini boca etti ouzoyu
Şimdi ben olabildiğince sarhoşum
Ve kadeh alabildiğince sen dolu
Ouzo sonlandı merak etme teşbihim tamamen rakı dokulu
Kürdili hicazkar suretli isyanım
Bu lilyumların mevsimi, yokluğun değilmiş
Sahiden anladım
Merhaba sokakların loşluğuna koştuğumuz kadın
Mahallenin en güzel kızı
Saçları birkaç fersah sarı
Gayrımeşru maceralarımda sükut yetiştiren umudum
İlk sevişmelerimiz gibi baharlarda tanışmak seninle
Ve şarap içmek çok güzeldi!
Tenime evrenlerce dokunduğun için
Israrla ve kaybolurcasına benim olduğun akşamlar misali
Teşekkür ediyorum gidişine de
Yine yağmurları ve kahredici mevsimleri bekler gibi
Bekleyeceğim elbette,
Tesadüfen açılmış tüm kapı aralıklarında seni...
Eylül 24, 2010
Matem Tutan Matmazel Silvia
Delili sen olmalısın Silvia!
Boğuk sigaralı sesinle, göğsümde doğrulmalısın
Her yer fazla bekletilmiş koruk
Tükürmeliyiz sevgilim, kısır yarınlara
Aşkla sokulmalıyız içinde, bulutlar idam edilmiş gökyüzüne
İçimde filizler ölmüş sömürülmüş
Azarla kuraklığınla isyana meyil fikrimi
Adın; uyuşturur tüm benliğimi
Ruhsuz bir dilenci gibi dolaşırsın sanrılarımda
O kadar kararlı
O kadar aymaz
Silvia, kadınım!
Sana da günaydın, hayatım
Sokrates'in cebinden biraz ulak çıkarttım
Biraz daha uyursan inan en yakın arkadaşınla yatacağım
Yazılmış tek neşeli ağıt!
Rüya hırsızı çocuklar gibisin
Her yer şimdi lunaparktır işte
Temiz bir kahkul boğumu alnından kasıklarıma inen
Kusursuzca öl Silvia!
Başka bir Tanrı'dan dirilelim
Mümkün olduğu kadar sevapsız
Sade bana serbest, yasak yeşilsin Silvia
Gözlerin var sahiden
Kemiklerin kir kemiklerin duman
Kahkahamsın kalpazan duam
Yer gök şişirilmiş ihtişam
Bireysel cümleler kurmayalım Silvia
Ellerin kezzap küt saçların cüzzam
Baaslaşayım izin ver saçlarında
Yezidleşeyim tüm organlarında
Sıkışmış bir haykırışla!
Bu işin şakası yok Silvia
Giyotin şimdi tam şah damarımda
Kısrak kokulu rimeller sür gözlerine
Bilirsin severim
Bana kalırsa tüm günahlarını affederim
Sessiz bir odada, şiir yazmak kadar
Sahiden ve zehirli seviyorum seni
Bunu en iyi sen bilirsin;
Ben kimseden af dileyemem Silvia
Ama beni affet ve gir son kez koynuma!
Eylül 23, 2010
Huzursuz Gidişat Semptomları
Dolu, yağıyor gözlerine
Gönlüm evine elleri boş gelen
Bir baba kadar doru
Siyahlıklar kazıyorum, isli dudaklarından
Ruhundaki kararmalar,tamamen benim suçum
Tecavüz ritüelidir defolu yarınların
Kuytular da buluşur bu şerefsiz paydada
O hususlar kapandı,gezemezsin hep yalın
Cİğerinden emaneti, saplarlar ayazda da
Köşedeki kör bakkal beyaz kadın satıyor
Yanında çolak manav elde beyaz tartıyor
Teklik sıkıştırıyorlar, Bekçi Recep’in eline
Onla çorba içiyor karısı Paytak Emine
İşte buralar eskiden hep onurluktu bebeğim
Velev ki onaylanmamış dualar henüz vardı
Tanrı, bize çocuktan tövbeler yaratmıştı
Şeytan üzülür diye, günaha girdik yine biz
Kerhaneye düşünce, kalamaz kimse temiz
Dürüyorlar defterleri, kuytu mahkemelerde
Kimse dem vuramaz ki haysiyet ve şan nerede
Gettolardan toplarız, çiçekleri yine biz
Sokulgan sevişirsek, güzel kalırız bariz
Muhakkak ki;
Karşında gördüğün jakoben kıvamlı meczup
Bu gözlerinde ölü babanı gömdüğün adam
Kıvamlı ve sağlam
Bir ustura artığıdır meleğim
Altında usülünce kanayabilirsin...
Eylül 22, 2010
İnatkar İntihar İtirazları
Bu şehirde her pusu çıkar, yaralı bir rahme
Müsait bir zamanında
Ayrılmalıyız Güzide
İlk buluşmamızda söylemiştim
Ben, soluksuz demlenirim
Hatta boynunuzu uzatırsanız bir kadeh de oradan içerim
Ağzım bozuktur biraz, istikrarlı küfrederim
Çakı taşırım cebinde giydiğim pardösünün
Vakit bulursam haftada bir de üç sarımlık esrar içerim
İlk buluşmamızda söylemiştim
Gözleriniz, evcilleşmesi hayal kuzgunlar gibi
Dağlıyor, parçalıyor avuç içlerimi
Ellerinize dokunursam, dönüşsüz günahkar olurum
Cennete ardımı dönüp avucunuzda kahrolurum
...
İlk buluşmamızda söylemiştim
Beyoğlu'nun arkadaşı Tarlabaşı'dır yavrum
Hap satarlar kuytuda,
İtibar görür zakkum
Beni emniyetin köşesinde beklersin
Ne sivil takılır peşine ne çingeneler ketum
...
İlk buluşmamızda söylemiştim
Hayal ettiğiniz kadar dünyalı değilim
Kirletmedim o yüzden
Kendimi onlar kadar
Anlayışsız her cümlenizde bir kez daha delirdim
Ayrılalım Güzide bu mevzular çok kanar...
Eylül 01, 2010
Nazan Şarap Sevmez
Nazan şarap sevmez
Ege rüzgarları gibi saçları vardır onun
Tokasını; sol eliyle takar
Gözleri kardeşleridir umudun
Dekoltesi korkaktır, gizli cüretkar
Su damlası gibi bakar gözleri
Elleri, bukalemun derisi kaplıdır
Tuttuğum elime göre değişir rengi
Allah’tan korkar en çok
En çok benim için, dua eder
Bir de babasından ayrı annesi için
Babası; tekrar evlendiği için midir bilmem
Hep tek taraflı mizansenler yaşatır bu ayrılık
İlk kez adet gördüğü gün değil;
Adetlerinin değiştiğini görmeye başladığı gün
Genç kız olmuştur Nazan
Usulca ellerimden tutmuştur
Ne derler kaygısına aldırmadan
Sakinlikle yanıma sokulmuştur
Nazan,
Nazan şarap sevmez; cigaralığın kokusundan nefret eder
Bende kalınca yemek yapar bana
Dağınıklığıma dayanamaz, ortalığı tertipler
Aldığım udu öğrenmeye hayli gayret etti
Nereden sevdim o zalim kadını da çaldı bana
O ud çaldı gönlüm hep onun tenine meyletti
Bırakamadım bir rahat ud çaldırmadım ona
Başka bir kadındır, mücevher soluklu
Ağlarsa kaybolur elmasın rengi
Bir gözleri vardır, efkar boğumlu
Dökülür saçları, gurbet sevinci
Nazan;
Nazan şarap sevmez
Yalnızca beni sever
Hayallerimin civarında bir semtte oturur
Ne zaman elime bir kadeh alsam
Onun dudaklarından güller dökülür...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)