Ekim 11, 2010
Ellerimizin Onurlu Kavgası
Hapishane avlularında tutuklu kalmış martılar
Beni göç mevsiminin hatrına bıraktılar
Bir memlekete aşık olmanın en lezzetli yanısın
Ruhsal hezeyanımdan tek kurtuluş çanısın
Vücudum eylem olmuş, sen gönlümde kazasker
Teklifsiz gülelim gülüm, bu savaş elbet biter!
Kimlik kontrolünde adına adım dedim
Hem rezil oldum, üstüne küfür yedim
Biliyorsun her kavgam dolaylı yoldan senin
Kavgam tebessümün
Kavgam beyaz ellerin!
Miting meydanı girişinde, bir kelebek bıçak düştü cebimden
Seni düşündüm de, hemen gökyüzüne saldım
Henüz genç bir nehirdin ancak
Sevgilim sen ne kadar okyanus kokardın!
Lafı gevelemek manasız, kurtuluş ruhundadır asil milletimin
Bir de gözlerin var dokunamadığım tenin
İçerde olacağım bir süre, ziyaretime dostlarla gelin
Parkaları unutmayın, biliyorsun işte bize artık her mevsim serin!
Havayı görmek nadir, sigaradan bulutlar doluşmuş zindanlara
Senin hayalime aksin, bulutların nefesini kesen güneş
Davamız hürriyet, ilkemiz vatansever gülüştür
Mektubum ve kalbim bu sevdayla örülmüştür
Görülmüştür..
Kirpiklerin revolverde kalmıştır, onu çardağa gömün
Hayaller kurun umutsuzluklar öldürün
Hüzne meyil vermeyin, her güne selam verin
Elbet yorulacağız, karanlık oldukça derin!
Oturdum dün gece uzun vakitler seni düşündüm
Beni böyle görseler sanırlar cebimden dünyayı düşürdüm..
Ekim 10, 2010
Bağ Evinde Kuşluk Sevişmeleri
Seninle tartışmalarımız hep kıymetli sonatların ardından,
Kerameti dudaklarından menkul şarap bardaklarını
Kapitalizm karşıtı amerikan mutfağımızda ovalarken
Bir de ben açık perdeler civarında
Müstehcen fıkralar anlatırken gerçekleşmekte
Benimle alıp veremediğin kaç küstah aşk var mazide sevgilim?
...
Sevişmelerimiz hep bir Auschwitz kıvamında
Kalabalık, yalnız, disiplinli, isyankar, duraksız
Sol kolunu arkaya doğru kıvırmadan, anlamanı istiyorum artık beni
Gözlerimde Mussoliniler yok hiçbir zaman olmadılar
Kısmen ittahatım kısmen terakki
Ve bedeninin en şahsi yerleri en büyük ittifakım
Gözlerin yenilmiş hayallerimin müttefiki
Liebe Macht Frei!
Bırak toplamayalım artık şu işkencehaneyi
Es geçiyoruz yaşamak uğruna ruhumuzdaki mevlevihaneyi
Biraz sussun artık kavmimle hiçbir ortak yanı olmayan arkadaşların
Pencereden bakarken birkaç uzun boyunlu aşk geçti de
Görsen dudakları tıpkı senin pembe dudakların!
Elbette ziyadesiyle güzelsin
Adım kadar eminim phalaenopsis'lerle kesinlikle bir kan bağın var
Yahut baban ergenliği esnasında,
anneni bir polenle aldatmış dahi olabilir.
Hişt!
Sessiz olalım kapıda sanırım İngiliz Kraliyet Ailesi var
Bu güzel bedenin karşımdayken üstelik ellerin
Ellerin birkaç santim yanımdayken sevgilim
Onların soğuk şakalarını hiç çekemem!
Topraklarımın her metrekaresine adını ekerim
Generalleri ihtilal öncesi önce ekerim
Mankenleri bırakır, sadece yaşlı kadın ve huzurevi fotoğrafları çekerim!
Biraz daha yalan söylemek zorunda bırakırsan beni
Muhtemelen kurada Cehennem’i çekerim!
Beni üzme dön artık sevda sınırlarımızın dahiline,
Aynı dili paylaşıyoruz; bağımsızlığını tanımıyorum!
...
Hava yağmurluydu, ıslanmıştı dün
Bedenime yine teşrif etmedin
Hava güzel ve tarihte bugün
Ben birkaç Vivaldi kadar öldüm...
Ekim 08, 2010
Izdırap Sokağı Aymazları
Meyra, arsız Beyoğlu’nun en edepsiz kızı
Yeni yetme ergenlerin en büyük sevda hırsızı
Ekseriyetle tenhada, Dinazor Cezmi’nin yatak arkadaşıdır
Tinerci çocukların, en harbici yoldaşıdır
Üç liraya şarap alır köşedeki Goygoy’dan
Daha on beş yaşında çıkmıştır çoktan yoldan!
Tüm rock’n roll tarihini istisnasız ezbere bilir
Parayı denkleştirirse kuytuda beyazla erir
Serseri aday adaylarını dudaklarıyla emzirir
Bedeninin muhitinde can veren olursa
Mevzuyu tıbbiyeden atılma Neşter Selim’e bildirir
Selim sever böyle alengirli işleri saniyesinde üç beş bahşiş indirir
Meyra’yla ben de bir Ağustos akşamı yattım
Cebimdeki tüm bozuklukları önüne attım
Oldukça Radiohead az da olsa Tom Waits bir akşamdı
Hatun o gün peyniri fazla abarttı
Sakat babasına durumu kusmak beni oldukça daralttı
Doktorun hamile olduğunu söylemesi mevzuyu altı yedi bira daha kanattı
Cenazede ölen bebeğin erkek olduğunu öğrenen Selim
Üzüntüden herkese üçer sigaralık kubar dağıttı
Cenazeden sonra ziyaret ettim Meyra’nın babasını
Sakat olmadan on beş yıl evvel, haybeye kesmiş evlatlarının anasını
Hapis kaza derken Meyra çoktan savrulmuş
Oğlu Samet parayla lubun pazarlar olmuş
Başı belaya girince sakat babasının yanına sığınmış
Üç hafta geçmeden dayanamamış inceden kirişi kırmış
Babasının altını temizlemek hangi kitapta varmış
Delikanlının gururu bu mevzuya takıkmış!
Meyra’nın fotoğraflarına baktık amcayla oturduk da
Kıvır kıvır saçları mavi önlüğü varmış
Dolabın yanına düşmüş çocukluk günlüğünü açtık da
En büyük hayali doktor ve anne olmakmış
Dört şişe şarap bıraktım Meyra’nın babasına
Bir de yeşil yirmilik, istemedi zorla cebine koydum
Evden çıkınca baktım da Meyra’nın yol haritasına
Bir an sinirlendim göklere doğru kudurdum
Sonra toprağın ölü annesi gibi sarıldığını görünce
Kaderin akışına saygı duyup, usulca yola koyuldum...
Ekim 05, 2010
Siyaha Tutkun Sensizlik Masalları
Normalin dışında bir mevsim duruyordu gözlerinde asılı
En az üç kere rastladım bir düş görmüş olamam
Silüetin eflatun bir tabloysa eğer
İlk fırsatta ölmeliyim sana seyirci kalamam
Her an kapıyı çalacakmış gibi
Ona asırlar gelen süredir beklediği kısmeti
Masa örtüsü oyalayan bir yandan hasta dedesinin kulunçlarını ovalayan
Saçları örgülü
Genç kızlığı devirdi devirecek masumlara anlatıyorum nedense seni
Gelmeyişinin ardındaki umut dolu umutsuzluğu sanırım bir onlar anlar
Bir de Ekim kokan; içkiden ölesiye nefret eden sarhoş adamlar!
Ayakkabısı olmayan tüm evsizlere bahsediyorum senden
Üstüm başım birkaç kış çıplak
Ayaklarını hatırlamaya çalışıyorum, kaba ayaklarımın arasında kaybolan
Bir de her zaman yetim bir anne gibi sokulgan bakışlarını
Bensiz yarınlarını, sensiz zamanlarımı hayal etmeye çalışıyorum
Anlatsam anlamazsın
Hem bu sefer bırakalım da mermi şarjörde kalsın
Elinde filtresiz sigarası çirkin bir adam
Ölmüş kargalar anlattı da bana
İntikamla uyanıverdim uykumdan
Seni tasavvur ettim de o an
Tekrar bir düşle denk oluverdim
Günahlarım olsa dahi O beni kırmaz
Seni en müstesna sevaplarda saklasın
Yaşasaydım gelmezdin bilirim ancak
Mezarımda hür bir sancak gibi ayaktasın!
Ekim 03, 2010
Küstah Bir Rest
Ne kadar kaybolursan bulut misali aşkta
O kadar damla olacaksın çare yok bu telaşta
Sevdanın feodalizmine kaptırırken kendini bıçkın leopar
Kendini safarinin en bereketli yerinde
Savaşın en hengameli takviminde buldu
Bunun adı ilk görüşte kaybediş sevgilim
Bir çay kaşığında eriyiş var şimdi sahnede
Her halukarda beyazız kadınım
Cismimizin muhteviyatını sen biçimlendir o halde
Seni bu gezegende hiç aldatmadım
Çağa yakışmayan bir saflıkla geri geleceğine inanmak
Ellerimdeki pamuk şeker kalıntılarının bir gün dudakların olması hayali
Kapıya hangimizin önce yetişeceği meçhul, sarhoş Beyoğlu sonraları
Elimizde neredeyse tamamı boş viski şişeleri
Elimiz edebiyat dahilinde kullanılabilecek en güzel tanım
Tüm bunlar ajite edilmemiş ve burjuva yalanlar hayatım!
Sıradaki tüm şarkılar istisnasız sana gelsin
Muhtemel tüm Cohen’ler
Bu şehirde kazayla çıkarılmış tüm yangınlar
Ve kazayla doğmuş tüm çocuklar ikimize gelsin
Sokak başlarını tutmuş tüm mecburi bitirimler
Bizim için kessinler koftizan raconlarını
Ancak;
İsimlerimiz dahil herşeyin sahte olduğu bir macera bizimkisi
İlk kimlik kontrolünde deşifre olacağız
İkinci perdede beni aşifteler seni yanlış hayat atılımları bekler
Kimseyi boş yere bekletmeyelim
En yakındaki viyolonsel telinden başka makamlara doğru eğilelim
Tiyatromuz sonlanmadan kangren olmuş tüm duyguları kesip atalım
Biliyorsun güzelim tüm dileklerim senin için
An itibarı ile bir cesetten iki şırınga fazla çaresizim
Şu durumda bu aşka amorti bile çıkmaz
Şansımızı en iyisi başka merhumlarla deneyelim!
Ekim 01, 2010
Karanlık Bozkır Hatıratı
Limon bahçemizin en limonsuz köşesinde
Yanımda, bahçemiz için aldığım sedef tabure toprakta oturuyorum
Biraz daha otursam üzüm salkımı olacağım haberim yok!
Biraz daha gelmesen damarlarımdan boğazına şarap dolduracağım
Hatta üstüne dökülürüm biraz, lekem kusursuzdur bilirsin asla çıkmaz...
Şu kirazlı bahçenin sahibi Selim Amca
Oğlu siyasal olaylardan, apar topar götürülmüş
Zehir gibi akıllı oğlan boylu poslu yakışıklı
Firar etmeye çalışmış cehennemin baskısından
Cesedini almışlar Filistin Askısı’ndan
Kendi söylemiyor tabii; ama toprağa hırsla vurmasından anlıyorum
Kelepçelerin ukalalığını kırmak ister gibi
Öyle deşiyor toprağını, gözleri en az otuz senelik nemli
Ceviz ağaçları var hani köşe tarlada
Onlar Deli Abdo’nun
Abdullah seneler önce, kurşuni tenli bir kızcağız sevmiş
Kız da karayağız mert delikanlı Abdo’yu
Köylerinin en tenha ama aşkları için bir o kadar aydınlık yerlerinde
El ele bu toprağın en kutsal masallarını anlatmışlar birbirlerine
Abdo yetim, müebbet gariban, verememiş tabii başlık parasını kızın
Kız dördüncü karısı olmuş kenevir satan tek gözü kör bir hırsızın
Tahmin ettiğin gibi bunları Abdo anlatmadı bana
Ceviz ağaçlarına dudaklarını dayayıp
Elleriyle göğsünü yırtarcasına ağlamasından tercüme ettim
Gözlerinin güneşe aksinden tecrübe ettim
Şu çorak tarlanın sahibi Fatma Ana
Kocası Yetmiş Dört’te deniz olmuş vatana
Kıbrıs lafı edince gururla hüzünlenir dururmuş
Kocasının denize en güzel hediye gibi düştüğü senenin başı
Oğlu Hasan, rahmine düşmüş
Yirmi yılı doldurmazken kocasının naaşı
Hasan güneydoğuda gönüllü şehit düşmüş
Bu tarlaya hiçbir şey ekmez Fatma Ana
Ektiği filizlerin ağaç olmasını bekler
Yalnız ve gurur dolu sessiz ağıtlarla
Onun hikayesi türkü olmuştur bu topraklarda
Kendisinden duyulmaz ama onun dışında söylenir tüm dudaklarda
Görüyorsun büyük kasabamın hikayesini sevgilim!
Ölüm kadar sade ölümsüzlük kadar güzelim,
Mazoşist bir sevda gerekir seni ve bu toprakları sevmek için
Fazlasıyla serseri yeteri kadar mazoşistim
O kadar çok batmışım ki çamurdan keder seline
İçimde en masum çocuklar birbirini öldürüyor gerine gerine!
Eylül 30, 2010
Aristokrat Hayallerimizin Kürtajlanmış Yarınları
Sigaram spontane yandı, gözbebeklerime hayallerin düştü
Gidişinden sonra gökyüzüne yığıldım
Vakit kaybetmeden, tüm günahlarım başıma üşüştü
Bu mevsimler dudaklarımda, hep bir sen ıslığı
Gözlerim dinlenir pozdalar yokluğunda, aslen safi bir elem
Kadeh misin mezar mı sevgili?
Cesedim mi ruhum mu doldurur söylesene benliğini.
Elbette film bitince, jönfilerde gider
Kısır kısraklar bile, yarış atları doğurur o zaman
Şahsiyetimde öylesine kıyametler kopar
Dudaklarıma dokunup, dilersin aman
Bir kilise, biraz mahpus ve oldukça yoğun bakımdır yokluğun
Mumlar dikerim ruhi travmanın tel örgülü kenarlarına
Günahkar kurban eder, seni O’ndan dilerim
Beni bu sefer anlar ve ol der ummanlara
Geldiğinde, en mükemmel ölümlere sürükleyeceğim seni
Frenk ülkelerine gideceğiz diz dize ve el ele
Son kompartmanı, balayımız için ayırttım
Ve la cumparsita’dır şimdi Azrail’den tüm vücudumuza yayılan
Parmak uçlarımızdan büyük evrene dağılan bu haz,
Muhtemelen en şık ve hikmetli hediyesidir bize Tanrı’nın
Üstelik üzerimizde ikinci el ve hor kullanılmış
Bir Nisan sabahı kusursuzluğuyla...
Eylül 28, 2010
Hançerin Beyhuda Raksı
Ve hala uyuyamadım
Saat sabah on bir çeyrek
Belki de alabildiğine yalın olma halindi hayatın en acımasız şarkısı
Hayata tekmeyi savurmuş bir aile büyüğünden kalan miras gibisin
Har vurup harman savurmak isterken vücudunu
Nefes alışlarının nefes alışlarıma çizdiği paralellerden utanarak
Sana daha ihtiyatlı davranıyorum
Bedeninin muhteviyatını bilmeseydim eğer
Katiyetle benden çocuk doğurmuş olmandan kuşkulanırdım!
Eldivenini düşürmeseydin,ellerinden ruhuma
Muhtemelen daima yalnız kalırdım.
Söyleyeceklerimi kabullenmek zorundasın
Öldürmeyi ve ölmeyi hayatından çıkarmamalısın
Çetin dağ yollarındaki huzurlu seyahatler gibi saçların var
Keyfekeder bir hırsız misali bakışların
Kendimi sana çaldırmak istiyorum tenhada
Toplum polisi yanıma yakalatıyorum seni
Tüm ailesini anti tank mayınlarında kaybetmiş bir jurnalci gibi
Aslında uyku,
Hayat tarafından kurgulanmış en mütecaviz aldatmacadır
Saat başka bir çeyrek ben hala uyuyamadım
Teşbih sıkıntısı çeken kutsal kitap yazıcıları gibi
Tasavvufi bir reveransla Tanrı’dan lütuf beklemiyorum
Kaybetmişim sükuneti karanlık sokaklarda
Seni her cinayetin sonrasında besmeleyle anıyorum
Öylesine soluksuz bir politik dram!
Çağ son hamlesini yaptı
Katıyyetle beden ölümümüzü gerçekleştirdik
Yeniden denemeye mabadı yemeyenler kahvehanesindeyiz
Oturmuş boza içiyoruz sevgilim!
Öylesine tükenmiş,öylesine bitmişiz.
Mazide bir muammada olduğu gibi,
Kahramanlık lakırdıları bile bir heyecan vermiyorlar şimdi kalbe
Sevgilim
Bunca hüsrana ve mağlubiyete rağmen
Gelsen;
Ve kaybolsak bir sükut-u hayalde!
Eylül 26, 2010
Gırnatanın Ölüm Peşrevi
Korkma, üzerine hançer ile eğilmemden
Elimdeki izler, cesedimin kanıtıdır
Ne olursun gözyaşı hüzün bekleme benden
Boynumdan süzülen kan, ağladığımın hatıratıdır
Mümkün olduğunca solgun, bir kır çiçeği gibi gülümserdin
Gitmeden önce
Vazolar renk değiştiriyor şimdi
Terkedişini kabullendikçe
Göz ucuyla vitrinlerden baktığın perdeler
Sergilenmeye hazır şimdi penceremde
İnat eder gibi renk renk
Boyun eğer gibi sade
Ve hatta; ölmeme müsaade eder gibi sakinler
Madam seni sordu geçen uğradığımda
En sevdiğin mezelerden yapmış
Gözümün seğirmesinden idrak etti mevzuyu
Kızamadı sana hatırşinastır bilirsin huyu
En istikrarlısından tabip oldu haliyle
Azalttı sesini boca etti ouzoyu
Şimdi ben olabildiğince sarhoşum
Ve kadeh alabildiğince sen dolu
Ouzo sonlandı merak etme teşbihim tamamen rakı dokulu
Kürdili hicazkar suretli isyanım
Bu lilyumların mevsimi, yokluğun değilmiş
Sahiden anladım
Merhaba sokakların loşluğuna koştuğumuz kadın
Mahallenin en güzel kızı
Saçları birkaç fersah sarı
Gayrımeşru maceralarımda sükut yetiştiren umudum
İlk sevişmelerimiz gibi baharlarda tanışmak seninle
Ve şarap içmek çok güzeldi!
Tenime evrenlerce dokunduğun için
Israrla ve kaybolurcasına benim olduğun akşamlar misali
Teşekkür ediyorum gidişine de
Yine yağmurları ve kahredici mevsimleri bekler gibi
Bekleyeceğim elbette,
Tesadüfen açılmış tüm kapı aralıklarında seni...
Eylül 24, 2010
Matem Tutan Matmazel Silvia
Delili sen olmalısın Silvia!
Boğuk sigaralı sesinle, göğsümde doğrulmalısın
Her yer fazla bekletilmiş koruk
Tükürmeliyiz sevgilim, kısır yarınlara
Aşkla sokulmalıyız içinde, bulutlar idam edilmiş gökyüzüne
İçimde filizler ölmüş sömürülmüş
Azarla kuraklığınla isyana meyil fikrimi
Adın; uyuşturur tüm benliğimi
Ruhsuz bir dilenci gibi dolaşırsın sanrılarımda
O kadar kararlı
O kadar aymaz
Silvia, kadınım!
Sana da günaydın, hayatım
Sokrates'in cebinden biraz ulak çıkarttım
Biraz daha uyursan inan en yakın arkadaşınla yatacağım
Yazılmış tek neşeli ağıt!
Rüya hırsızı çocuklar gibisin
Her yer şimdi lunaparktır işte
Temiz bir kahkul boğumu alnından kasıklarıma inen
Kusursuzca öl Silvia!
Başka bir Tanrı'dan dirilelim
Mümkün olduğu kadar sevapsız
Sade bana serbest, yasak yeşilsin Silvia
Gözlerin var sahiden
Kemiklerin kir kemiklerin duman
Kahkahamsın kalpazan duam
Yer gök şişirilmiş ihtişam
Bireysel cümleler kurmayalım Silvia
Ellerin kezzap küt saçların cüzzam
Baaslaşayım izin ver saçlarında
Yezidleşeyim tüm organlarında
Sıkışmış bir haykırışla!
Bu işin şakası yok Silvia
Giyotin şimdi tam şah damarımda
Kısrak kokulu rimeller sür gözlerine
Bilirsin severim
Bana kalırsa tüm günahlarını affederim
Sessiz bir odada, şiir yazmak kadar
Sahiden ve zehirli seviyorum seni
Bunu en iyi sen bilirsin;
Ben kimseden af dileyemem Silvia
Ama beni affet ve gir son kez koynuma!
Eylül 23, 2010
Huzursuz Gidişat Semptomları
Dolu, yağıyor gözlerine
Gönlüm evine elleri boş gelen
Bir baba kadar doru
Siyahlıklar kazıyorum, isli dudaklarından
Ruhundaki kararmalar,tamamen benim suçum
Tecavüz ritüelidir defolu yarınların
Kuytular da buluşur bu şerefsiz paydada
O hususlar kapandı,gezemezsin hep yalın
Cİğerinden emaneti, saplarlar ayazda da
Köşedeki kör bakkal beyaz kadın satıyor
Yanında çolak manav elde beyaz tartıyor
Teklik sıkıştırıyorlar, Bekçi Recep’in eline
Onla çorba içiyor karısı Paytak Emine
İşte buralar eskiden hep onurluktu bebeğim
Velev ki onaylanmamış dualar henüz vardı
Tanrı, bize çocuktan tövbeler yaratmıştı
Şeytan üzülür diye, günaha girdik yine biz
Kerhaneye düşünce, kalamaz kimse temiz
Dürüyorlar defterleri, kuytu mahkemelerde
Kimse dem vuramaz ki haysiyet ve şan nerede
Gettolardan toplarız, çiçekleri yine biz
Sokulgan sevişirsek, güzel kalırız bariz
Muhakkak ki;
Karşında gördüğün jakoben kıvamlı meczup
Bu gözlerinde ölü babanı gömdüğün adam
Kıvamlı ve sağlam
Bir ustura artığıdır meleğim
Altında usülünce kanayabilirsin...
Eylül 22, 2010
İnatkar İntihar İtirazları
Bu şehirde her pusu çıkar, yaralı bir rahme
Müsait bir zamanında
Ayrılmalıyız Güzide
İlk buluşmamızda söylemiştim
Ben, soluksuz demlenirim
Hatta boynunuzu uzatırsanız bir kadeh de oradan içerim
Ağzım bozuktur biraz, istikrarlı küfrederim
Çakı taşırım cebinde giydiğim pardösünün
Vakit bulursam haftada bir de üç sarımlık esrar içerim
İlk buluşmamızda söylemiştim
Gözleriniz, evcilleşmesi hayal kuzgunlar gibi
Dağlıyor, parçalıyor avuç içlerimi
Ellerinize dokunursam, dönüşsüz günahkar olurum
Cennete ardımı dönüp avucunuzda kahrolurum
...
İlk buluşmamızda söylemiştim
Beyoğlu'nun arkadaşı Tarlabaşı'dır yavrum
Hap satarlar kuytuda,
İtibar görür zakkum
Beni emniyetin köşesinde beklersin
Ne sivil takılır peşine ne çingeneler ketum
...
İlk buluşmamızda söylemiştim
Hayal ettiğiniz kadar dünyalı değilim
Kirletmedim o yüzden
Kendimi onlar kadar
Anlayışsız her cümlenizde bir kez daha delirdim
Ayrılalım Güzide bu mevzular çok kanar...
Eylül 01, 2010
Nazan Şarap Sevmez
Nazan şarap sevmez
Ege rüzgarları gibi saçları vardır onun
Tokasını; sol eliyle takar
Gözleri kardeşleridir umudun
Dekoltesi korkaktır, gizli cüretkar
Su damlası gibi bakar gözleri
Elleri, bukalemun derisi kaplıdır
Tuttuğum elime göre değişir rengi
Allah’tan korkar en çok
En çok benim için, dua eder
Bir de babasından ayrı annesi için
Babası; tekrar evlendiği için midir bilmem
Hep tek taraflı mizansenler yaşatır bu ayrılık
İlk kez adet gördüğü gün değil;
Adetlerinin değiştiğini görmeye başladığı gün
Genç kız olmuştur Nazan
Usulca ellerimden tutmuştur
Ne derler kaygısına aldırmadan
Sakinlikle yanıma sokulmuştur
Nazan,
Nazan şarap sevmez; cigaralığın kokusundan nefret eder
Bende kalınca yemek yapar bana
Dağınıklığıma dayanamaz, ortalığı tertipler
Aldığım udu öğrenmeye hayli gayret etti
Nereden sevdim o zalim kadını da çaldı bana
O ud çaldı gönlüm hep onun tenine meyletti
Bırakamadım bir rahat ud çaldırmadım ona
Başka bir kadındır, mücevher soluklu
Ağlarsa kaybolur elmasın rengi
Bir gözleri vardır, efkar boğumlu
Dökülür saçları, gurbet sevinci
Nazan;
Nazan şarap sevmez
Yalnızca beni sever
Hayallerimin civarında bir semtte oturur
Ne zaman elime bir kadeh alsam
Onun dudaklarından güller dökülür...
Temmuz 03, 2010
Kurak Dudaklı Kadına Sitem
Güzelim merhaba
Gözlerimi kısıp dudaklarına bakmama aldırma
Elbette biraz yaşadık ve bizatihi yaşlandık görüşmeyeli
Ancak hasretim bulur gitmesi gereken yolu,
Âmâların yanındaki sadık köpekler gibi
Dudağının kenarındaki beni aldırmışsın
Nazar boncuğu derdim, o kusra inceden
Sonra; beni aldırmışsın kalbinin bir yerlerinden
Tayinim, başka leblere çıkmış
Küskün zevklere isyanlar hazırlanmış
Umursamamışsın..
Biraz, hüzünbaz gördüm sanki seni
Saçlarını üç zamandır boyatmamışsın
Ojelerin dünden kalma
Uzun zamandır nefes almakla da, münasebetin yok gibi
Yavrum üzmüşler,
Biraz da ağlatmışlar sanki avuç içlerini
Gözlerin bir garip gökkuşağı bakardı
Sesin yarı mahzun amentü
İnfazı gerçekleşti mi dudaklarının,
Gülünce Sırat köprüsü misali olurlardı
Şimdi çok belirginler anımsayamadım
Hatırladığım son karede;
Sonbahar esanslı bir yaz akşamı
Buğu kokan bir gölün yanındaydın,
Puhu kuşları konvoyunda ilk sıradaydın
Ben bir yerlerde kanun taksimleri dinliyordum o sıra
Abartmak yok yalnızdım ve seni özlüyordum
Aramızda birkaç gönül yılı mesafe
Ekmek atamıyordum kuşlara doyarlarsa bizi unuturlar
Kimseye anlatmazlar diye
Yaban çalılarıyla aramızda küçük bir sırdın o sıralar
Kimseye söylemediğim
Elbette masum değildi o zamanda balo sokakları
Ben sigara içerdim sen yalandan bir taksim geçerdin
Gözlerin katiyyen yalansız
O zamanlarda, esasen kızardım ben sana
Gözlerim sensiz manzaralara dayanamazdı,
Gözlerin natürmort olur ağlardı
Geçmiş zamanda da olsa senin için içilen meyler
Hala penceremin en güzel çakırkeyfliğinde durur
Masada oturur genç adam
Gerçeği bekler; sofranın yalnız likit kısmında doğrulur
Genç kadın her zaman siyahi bir inkar halinde
Anlayamaz onu, başka balkonlarda oturur
Elbette bu şiir de bir gün bitecek
Bugün,
Ellerine kenetlemiş kelepçeler de göremedim
Yakınlarda bir bebek ağlaması da yok
Sahte dualar da inmemiş anlaşılan
Gökten ayak uçlarına
Parmakların kimseye bir sır vermemişler hala
Ancak bu durumdan bir umut çıkarmak
Rakıya buz atmaya benzer güzelim
Senkronu kaydırır, ağzımızın tadını bozar
Bilirim; bendeki hicaz usüle alışamazsın
Sofralar kurulmuyor
Göğün en külhanbeyi yerlerinde uzun zamandır
Yalan dolu beyitlerin
Ve başka, koftizan limanlara kırmayı düşlediğin dümenlerin
Hiçbir jiletin bıraktığı oluklardan akıp gitmiyor
Zoraki mor bir çiçek tacı taciridir
Ahir zaman
Ve zamanlar boyu senin beni hazımsayamaman;
Meselenin keman kokan kısmı..
Artık;
Sen bir yerlerde gülümsersin
Ben bunun kokusunu her daim görürüm
Şahsi cuntama yenilirim affedemem
Anlayabilirsen beni
Dizlerinde çözülürüm
Sonrası kuşkusuz enkaz
Sonrası ziyankar bir ölüm...
Haziran 26, 2010
Biz ve Reddedilmiş Rüyalar
Şu umutsuz gökkuşağı Tanrı’dan sana ricam
Gökkuşağı gözlerin yağmur ve intikam
Kabul edilmesi zor yalanlar düşesisin
Hayatsa mutlak bir bekaret beklentisi
Taammüden aşık soldurmak
Hangi dinde mübah sayılır
Kokun, tokan, saçların ve acın
Hala gözlerimden bir yerden sağılır
Saçlarının gönlümün kenarında hükümdarlık kurması
Küçük bir kız çocuğu gibi
Yalanların peşinden gitmeni engellemez
Sakat bir kırlangıç gibi mahzunsun
Seni benden başkası kendine hastalık etmez
Eğreti durursun...
Sen bakımsız bağlardan yapılabilecek en güzel şarapsın kadın
Yüksek sesli saygısız bir kahkaha gibi ilerlemekte zaman
Ve ben peşinde hırslarını başka kadınların çantasında unutmuş bir zorba
Tedirginim, usanmışım
Beni böyle kimsesiz ve derdest koyma
Her gün başkalarına söylediğin manasız selamlaşmaların bile
Benim için bir kutsal kitap parafı niteliği taşıdığını unutma
Gelmemenin ardından bu kadar şiir yazmamın bir sebebi olmalı
Ruhsatsız civar akşamlarında doğmuyor ise ay
Muhakkak ki sana paralel bir mazereti olmalı
Bununla beraber kaçak çay kaçak tütün kaçak sigara
Ruhumun en huzursuz mabedisin
Nerede olduğumu hiç bir zaman bilemeyeceğim...
Beni bulamadığın yerlerde iznim olmadan beklemelisin...
Haziran 24, 2010
Yalanlar, Usanmak ve Kayısı Reçeli
Elinde yediği tatlının kaşığı yarım yamalak kaldı adam
Kadının sürmeyi alelacele bitirdiği ojeli bir tırnak gibi,
Özürsüz bir buket gül bile kalmadı bahçelerde
Tüm vazolar edepli senaryolar yazmaya başladılar içleri boş içleri huzursuz
Yakmayı unuttuğu sigaralar gibi bakıyordu kadına adam
Ağzından istemsiz çıkan bir musiki gibi
Hayatında ilk defa iyiyi oynayan kötü rollerin karakter oyuncusu hali vardı ellerinin kontrolsüzlüğünde
Kadeh yoksunluğu
Kadının gelmeyecek sonsuzluğu
Bazı sigaralar yanar
Gereksiz spotlar kapanır
Tüm şaraplar hayır kurumlarına bağışlanır
Tüm filmler yönetmen yardımcılarına emanet edilir
Mermisiz silahlar gömülür
Matmazelin yüreğinde bilmediği kokuların yoksunluğu
Ruhların uzaklardan gönderdikleri şahane selamlar alınmadan
Yavaşça ama haklı temiz bir veda emanete alınır
Başka bir ritüelde görüşmek üzere
Adam kadının güzel belinden gökyüzüne sarılır...
Nisan 14, 2010
Hüviyetsiz Parmakların İdamı
Anlayamayacaksın yavrucuğum
Masalar durur biz üstüne kadehlerimizi koyarız
Kadehler gider masalar durur
Öyle bakıyorsun gözlerime
Anlayamayacaksın
Devam eden bir hayat her zaman vardır zaten bir yerlerde
Birileri bardağına su doldurur yemek yersiniz
Kimse tırnaklarını batırmaz eline
Ama böyle olursa canın yanar değil mi
Anlayamayacaksın
Pastaneleri kurtaran sabah bozuk para isteyen dilenciler değildir
Ya da trilyonları olan herkes trafikte dilenmez
Raşitik olan sistemdir
Sadece keyiften okeyde taş çalmaz biri
Ama hile oluyor öyle değil mi
Yok
Anlayamayacaksın
Kitaplar her zaman çok iyi arkadaş değildir
Çok ibne olanlarını da tanıdık içlerinden
İyi arkadaş her zaman kokainman olmayabilir
Herşeye hazırlıklı olarak yaşayan sadece delilerdir
Ama onlara üzülüyoruz değil mi
Anlayamayacaksın
Yani aslında uğruna yaşamaya değecek değerler
Hiçbir zaman bize uğur getirmez
Ölmeyi bu yüzden erdem sayarız uğruna öldüğümüz değerler için
Uykusu gelmeye yakın yatak hazırlayanların hali bu
Ya da adamın biri dünyanın sırlarını verirken boşuna delirmedi
Ki bize hep kardeşlerim diye seslendi o
O geçen kuş mu diye bakmanın sana kattığı öznel bir değer yok
Kimse daha çok parası olsun diye kendini yakmaz
Ya da sadece hayattaki en doğru aktivite olması nedeniyle her gün
Şişelerce rakı tüketildiği görülmemiştir
Ancak sen bunları anlayamayacaksın
Bu duruma sinirlenirsem aldırma
Çünkü ben seni fazla desteklenmeyen bir eylemde
Ses telim yırtılırcasına bağırır gibi sevdim
Çünkü ben eğitimsiz ve zulüm görmüş bir halkı sever gibi
Öylesine içten kabullendim seni
Ve bu nedenle ilk cinayetin ben olayım istedim
Aynı tutanakta isimlerimiz yan yana geçsin diye
Bu krizantem hayatı asilce terkediyorum...
Mart 21, 2010
Evlatlık Kadehler Meyhanesi
Tebdil i kıyafet kavgalara tutuştuk ki
Masamızdaki rakı kadehleri alicenaplığımızdan utanıp yüzünü karartmasın
Dilenciye bozuklarımızı vermedik çünkü
Şarapçı Adem bu gece piizsiz kalmasın
Yavrum uzat şişeyi yarine senin şahsi sakin
Gönlümün muhitindeki müptezel kenar alyuvarlarıdır bugün
Ve birtanem, meleğim humusu ellerinin avuçlarının içinde gezdir ki
Boğazıma hüzünlü mevzuların yumruları ceset gibi takılmasın
Ben her gece senin resminle pazarlığa tutuşuyorum
Mezeleri bugün ben yapayım ellerimle sana diye
Ve her gece denizi gören muhakkak istanbul'a bağlı
Bir sınır semtinde kendimi asıyorum çingenelerin kalbine
Her akşam sana vermediğim çiçekler satıyorlar bana
Sabahları resmine demsiz çay dolduruyorum kendime rakı
İkimizde beyaz peynirin civarında buluşuyoruz sonra
Sonra tüm portakal bahçelerine delikanlı bir bakış atıyorum
Hepsi benden sıkılıp bardağına doluyorlar
Dudaklarını yaradanla münakaşaya tutuşuyorum
Dudakların dudaklarım oluyorlar
Derdime ortak oluyor akabinde olmayan meyhanelerde
Çakı gibi delikanlı dostlar
Rakı gibi serinkanlı kadınlar...
Mart 04, 2010
Kim S
kimse bilerek doğmadı
nesneler
acılar ve anılar da hakeza
(sus anlatma biz biliriz
anneleri hüzündür onların
ve yine biliriz ki çiçek'ten: "yalnız
hüznü vardır kalbi olanın")
kimse zamansız duası için af dilemez dilinden
üç günahın ilişkisiyse hep muallaktır iyilikle
evet mevsim bahar olmasın kuşlar
intihar eder bir balkon gördüğünde
ve bir kez daha düşündüm kiliselerde, kül tablalarının gereksiz
olduğu kanısına vardım; arka sıra müdavimi utangaç peltek ve
hiçine kapanık bütün çocuklar sussun susmalı bu ders yoksa
bana ellerinin yüzümü derimi
soyup gitmesi olur sorun
kuş dedik uçar uçarsa sahile kumdan bir gökyüzü
daha yapılır sanki
ne olacak; ölüme bile derman bulmuşken lokman
hani vuslatın kestirmesi
hani hasretin çaresi ha
söyle nereye sırlandı ilacın
bir özge mısra patlatsam dudağımda
"ayrılık allah'ın emri
ölüm olmasa"
komik kaçar mı inan, bilmiyorum ama burada
gerçekçi davranmak lazım gelmez mi biraz da
bir dem daha isyan ve bir yumru daha ret söndürüp alnımda
avucumda avazımda ayazımda ne varsa:
artık şeytanlar ölüdür benim için
yitip gitmiştir dram kor gözlerindedir uçurum
ve gamzelerin ise sevdiğim
emin olasın
vardır hala
nesneler
acılar ve anılar da hakeza
(sus anlatma biz biliriz
anneleri hüzündür onların
ve yine biliriz ki çiçek'ten: "yalnız
hüznü vardır kalbi olanın")
kimse zamansız duası için af dilemez dilinden
üç günahın ilişkisiyse hep muallaktır iyilikle
evet mevsim bahar olmasın kuşlar
intihar eder bir balkon gördüğünde
ve bir kez daha düşündüm kiliselerde, kül tablalarının gereksiz
olduğu kanısına vardım; arka sıra müdavimi utangaç peltek ve
hiçine kapanık bütün çocuklar sussun susmalı bu ders yoksa
bana ellerinin yüzümü derimi
soyup gitmesi olur sorun
kuş dedik uçar uçarsa sahile kumdan bir gökyüzü
daha yapılır sanki
ne olacak; ölüme bile derman bulmuşken lokman
hani vuslatın kestirmesi
hani hasretin çaresi ha
söyle nereye sırlandı ilacın
bir özge mısra patlatsam dudağımda
"ayrılık allah'ın emri
ölüm olmasa"
komik kaçar mı inan, bilmiyorum ama burada
gerçekçi davranmak lazım gelmez mi biraz da
bir dem daha isyan ve bir yumru daha ret söndürüp alnımda
avucumda avazımda ayazımda ne varsa:
artık şeytanlar ölüdür benim için
yitip gitmiştir dram kor gözlerindedir uçurum
ve gamzelerin ise sevdiğim
emin olasın
vardır hala
Etiketler:
gamze,
ilhami çiçek,
isyan,
özge dirik
Ruhsuz Vesileler Tamlaması
Senin kalbimin bir yerlerinden düşüşünle başladı kaos
Ellerimi tutmamaya karar verince ayete dönüştü
Aklımda kalan tek güzel an gözlerinden çıktıktan sonra sağdaki yarı çıplak refüjdü
Oralara bir yerlere çocuk düşürmüştük ya beraber
Sonra polis çağırmıştı birileri
Üzerinden bana ait bir tapu çıkmadığı için
başka kadınlar alıp götürdüler modern köle pazarlarına beni
İnanır mısın hiçbiriyle hiç
bir göl başında sevişmedik
Boynumun altındaki izlerinden tanımadı hiçbiri
Sonra kaçıp izleri takip ettim bir miyop gözlük gözlerimde
Gözlerimde ruj izleri uzaklaşıyor
Uzaklardan bir yerleri çal bana yakın et
Ailene yalan söyle yanlış ilaçlar kullan
Birkaç hastayı öldür
Birkaç yangın çıkar
O zaman seni affedebilirim
Zaten bir komiser yardımcısı bile
Yanlışlıkla birkaç çocuk öldürmüş olabilir
Şeytanın gözlerinin yeşilliğine kapılıp...
Şubat 01, 2010
Kahr-İspat
Yol kenarına devrildik birer birer
İntihara meyilli leylekler gibi
Köpeklerin boyunlarından kanyak ikram ettiklerinden midir
Hiçbirimiz o mutlulukla uyumaya kıyamadık
Biri yangın söndürücü tüp çıkardı bir yerlerinden
Peksimet yedik bir jv kitabında dünya gezmesine çıkmışçasına
Birbirimizi yedik saat onbir buçuğu bile vurmaya kıyamadı
Fareler olduk balkabakları dişledik
Vazgeçmeye kalktı birileri yol kenarındaki sahte mezarlıklarından
Hepsini berdele kurban ettik
Süt ısıtmaya kalkınca peri
Kafasından bitkisel hayatta aşıklar boca ettik
Şimdi bu yere yıkılmış birkaç adam ve kadının oynadığı
Meydan tiyatrosu oratorya kıvamlı haykırış
İnada binmiş kimse kıpırdamıyor bir yere
Ayağa kalkan bir zenciden gelecek alkış
Ölüler serilecek ulu orta her yerde...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)