Ekim 29, 2009

İç


benim içimden
geçenleri isteyemezsin sen
yazmamı

benim içimden büyük muskalar
geçer sevgilim, yüzümden
dert damlar her dediğimi okursan
yazamam mimiğimin
ezgisine dokunursan, ikideniz
arasına serpilmiş,
boğazlar -ki beklerim
beklerim de oturup üzerine bir kez olsun can gelmez-
bile susar, küser
kapanır aniden
tin sıkışır en ıssız kelimenin
soluk arasına derbeder. yanar, cesur
ve açık sözlü sözcükler
veremem sana sen görürsün yoksa
gözlerini
dağ sandığın o adamın dahi
dağlanabileceğini gözlerinin aşkla

içimden geçenleri ne olur
görme görme görme
istemek isteme istem
dir dediğim şimdi;
çünkü onlar ödlektir
nankördür
keçiye bile köprü satarlar ağabey al
al sana viyadük diye
yalana fitne kusarlar tuzu kuru
olmuş da beğenmedim diye
ve hatta susarlar dikine dikine üç gece
üst üste fırına pide almaya
gidemeyen bir erk çocuk bile
taşırlar içinde onlar

ve işte bir şeyleri
taşırlar kendilerini kilitlenmeye

(ki onlar hep sessiz
ki hep onlar sessiz
hep ki ben sensiz)

aslında kaç
on'ları taşırlar da iradesiyle
götürürler benden delirmeklere

yaş on sekizinde şiire
çekinmeyen bulaşanından şöyle

bilmem.

Ekim 20, 2009

Dilde Azap Zamanları














Açıkçası gözlerime gülümsemeni istemem
o sıralarda beni bir narenciye dükkanına bağlıyorlar
Kuşdan çıkabilecek kan biraz roka kokar
Dokunduğun tüm duvarlar cinselliği öğretir sana
Kul olur güzleşirsin
Biri fonda bir şeyler çalar
Uslanmazsın ki bu gayet olağan
Mum olur güzelleşirsin...

Terliklerini avluya bırakır biri ayakların donar
Ağzımı gezdiririm parmaklarında
Yüzüme intihar eder baban
Paraları sakladığın böbreğini satarsın
Gözyaşları kusursuz bir seyahat olabilir
Oysa hiçbirimiz kimseyi elleriyle öldürmedi
Sen bana bir parmağını verdin onu kendi
gözüme kendi dişlerimle soktum
Kendi cesedimi tatile götürdüm
O sıralar bana karşı hayli soğuktun
Hem zaten hiçbir kadın bale yapmaz
Kocasının öldüğü bir inşaat şantiyesinde
Ve hiçbir ruh suçlayamaz annesini
Babası onu bir rahme emanet etmeden öldü diye...

Ekim 15, 2009

Bazı Renkler Sevap Taşır
















muhtemel bir pazar akşamı
şuh kadınların yanlarında taşıdıkları ar patlamaları gibi
çörekleniyor gülümseyen zihnin ulaklarına
olmadığını farkettiğim her an yeniden şaşırıyorum
senin olmayışının karşısındaki bu sakin halime
halbuki ben ateşler etmeliyim tanımadığım sokaklara
kendimi üç öğün jiletlemeliyim
meyve soymalıyım hiçbir zaman yapmadığım gibi
uğultu ile öfke arası bir rengi sırtıma yorgan yaptığımı farkediyorum
beynimin uykusuzluğuna ussuzluğuna son çarem
yürümediğimiz sokakları cebime
doldurdum geldiğinde dudaklarına okuyacağım
tenini okuyacağım sonunda kadar
kısmi bir ben olayım yüzünde hiç ayrılmadan yok olayım
gözlerinin ışığı gibi yüreğimin kanserindesin
öleyim de sen olayım...
sıradaki tabut ikimize gelsin
localar uğultulu
ölü aşıklar gözlerimizde pineklesin

Ekim 08, 2009

Konçerto No 1

















Unuttun mu beni zangoç
Geçen kış seninle surlarda şarap içmiştik
Karın adet görmemişti hani bir süredir
Doğacak yavrunun şerefine ağaçlara işemiştik

Hatırlamıyorsun...

Fal bakmıştın ya üzümden hani
Üç vakte kadar asacaklardı bir de beni
Hiç bir nefse yüz vermediğimden dem vurup kusmuştun paçalarıma
Hastalıklı meyveler yemiştik

Ne çabuk unuttun

Çocuklara yasak etmiştik tüm kaydırakları
Salıncaklarda kubar basarken oyuncak olmuştuk
Unuttun mu pokerde pasladığım eli
Adeta muhitimizde helvalardan bir puttuk

Senin aklın karışmış

Madem öyle çekil git karşımdan bozuk şiveli ayyaş
Papazla da konuştum işinden attıracağım seni
Bugün çok büyük bir hata yaptın sahiden dostum
Ölü hatırlamaz mı hiç
İçinden çıktığı kefeni...

Ekim 07, 2009

Dünyanın Kiri

(d)ebeleniyorum
körebelenirken dünyanın (k)irinde
düşüyor tırnaklarım
kazıya kazıya zirveye / heyhaaat
çıkamıyorum
tırnaklarımda kan
kalem tutan parmaklarımdan akan
kulaklarımda çınlayan komutlarım
hazırol! rahat!
hazırım ölmeye de rahat değilim
-ne yalan söyleyeyim-

(d)ebeleniyorum
söbelenirken dünyanın (şi)irinde

Akşamüstü


(akşam ezanıydı çocukluğumun eve dönüş saati)

en çok akşamüstleri kanardı dizlerim
en çok akşam ezanından önce düşerdim
ha geldi ha gelecek telaşından
'haydi oğlum eve' çağrısı...

(akşam güneşi güzele vururmuş)

en çok akşamüstleri aşık oldum çilli, sarı kızlara
portakal rengine benzerdi saçları güneş vurdukça
portakala memeleri...
böyle zamanlarda başladı bu kalp ağrısı...