(sensiz bir ağrıya benziyorlar
yürürken
ayağına çiçek yerine
tırnak batan çocuklar)
üzgünüm sevdiğim
aceleden yanlış kesmişim
gülüşlerini geçmişimden;
ağrıyor gül diken sular şimdi
ağrıyor saman balyası sarılar
ve sanrılar:
en çok sana ağrıyorum sigaraaltı
sonrası içilen
kahverenklerinde,
baktığım suluboya
fallarında yani
bilmiyorsun, çok bağırıyorum seni
en çok sana bağırıyorum
bağırıyorum sana: çok
aman annemden çok sev beni
sonra kızıyor annem tabii, ışığı kapat
uyuyamazsın diye çocukluğuma
karınca masalları çalıyor
koca sur kapısı omurgamı;
sur bir divan, diyor masal, susmalarınsa erguvan
anlatırken askerlik anılarını babam
divanlar bile ah
el pençeydi bir zaman
(bu arada
yatağın kenarındaki meraklı
zifaf çarşafı kıvrıntısı
ben oluyorum,
ellerim bir çift çulha gagası
tanıştırayım:
ben,
ben.
deli bir saçmalık şu şizofren!)
sen beyazı duvarları adeta
bir şişe kesiliyor odamın
anlamıyorum, dolmuyor sevmelerimiz
ne yapsak da içine;
aslına bakarsan tam bilmiyorum
ama dolmuyordur zahir
o zahiri şişe de
arkadan bir kuğultu: kabul et gerçeği
özlüyorsun diyor masal ve
biz beyazı pamuklarını ovamın
dönmüyor dünyam, reddettikçe
olmuyor... ne yapayım
baştan yine!
yin'e çağırıyorum seni, fitne masum kötülüğe
en çok cumartesileri
çağırıyorum
çağırıyorum mezarına ektiğim o gürbüz çiçekleri de
yorulmasınlar yeteri kadar zaten
soldular bana diye;
fakat peruk ve maske-
den başka bir şey yok ki üzerinde şehrin
çıkartsın
ve ikram etsin bizlere
arşimet boğuluyor sularımda
sen uğramadıkça zihnime
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder