Aralık 08, 2009
Mezarlıkta Poker Masası
Ölüler kağıt çalmaz
Raconuna göre kaybetmişlerdir oyunu
Silüet yapmaz haybeye hiçbiri
Masaya otururken çağırmışlardır karunu
Hiçbir tabut eller üzerinde taşınmadı
El ele tutuşmadı hiçbir ölüyle bir sevgili
Tüfek askısı yerine asıldı tüm tabutlar
Hiçbirimiz mermilerle bu kadar uzun konuşmadı
Yaman bir mezar kazıcı gibiydik hepimiz
Bu anı beklermiş gibi bazı kozmik dalgalar
Naif heveslerle toprak atma yarışındaydı
Tohum olarak çıktığın baban bir tek
Dişleriyle yerdeki tohumları parçalamaktaydı
O kadar düşledik ki öldürmeyi hepimiz
Hiçbirimiz rüyalarında çiçekler yaşatmadı
Sonra bileti kendi elleriyle kesti birimiz
Gidişinin ardından hiçbir kahkaha şaşırmadı..
Yine her zamanki gibi kadehlere doğruldu tüm mermiler
Kendilerini ateşleyecek bir tabanca ararcasına
Haybeye geberip gitmiş
Hüzünbaz bir leopar gibi..
Kasım 12, 2009
Kalmaya İmkan Kalmadığında
Bu sefer anksiyete olmayacak
Bir kaç cüz ve beste kaydedip gideceğim
İthaf da olmayacak suz-i dilara gibi
Bugün tüm Casino'ların ruletlerini kapattım
Sözleriniz 35 kat kıymetlidir benim için
Bir elden düşme soyluya temiz bir frak sattım
Bin frank
Oysa o sadece kendi dilinde bir merhaba armağan edebildi bana
Elimdeki şaraba aldanmayın lütfen
o sahte bir vermut kalıntısıdır
Zoraki kahkahalarla porselenlerimi çizmeseniz bile
Lekeler her cinsel uzvun bir dönem döktüğü kan damlalarıdır
Kulağına civa damlatarak intihar etmiş madam
Dudaklarınızı bir daha kırmızıya boyamayın lütfen
Sonrasında leş gibi benzin kokuyorum
Kendi sigaramla kendimi yakıyorum
Matmazel..
Ekim 29, 2009
İç
benim içimden
geçenleri isteyemezsin sen
yazmamı
benim içimden büyük muskalar
geçer sevgilim, yüzümden
dert damlar her dediğimi okursan
yazamam mimiğimin
ezgisine dokunursan, ikideniz
arasına serpilmiş,
boğazlar -ki beklerim
beklerim de oturup üzerine bir kez olsun can gelmez-
bile susar, küser
kapanır aniden
tin sıkışır en ıssız kelimenin
soluk arasına derbeder. yanar, cesur
ve açık sözlü sözcükler
veremem sana sen görürsün yoksa
gözlerini
dağ sandığın o adamın dahi
dağlanabileceğini gözlerinin aşkla
içimden geçenleri ne olur
görme görme görme
istemek isteme istem
dir dediğim şimdi;
çünkü onlar ödlektir
nankördür
keçiye bile köprü satarlar ağabey al
al sana viyadük diye
yalana fitne kusarlar tuzu kuru
olmuş da beğenmedim diye
ve hatta susarlar dikine dikine üç gece
üst üste fırına pide almaya
gidemeyen bir erk çocuk bile
taşırlar içinde onlar
ve işte bir şeyleri
taşırlar kendilerini kilitlenmeye
(ki onlar hep sessiz
ki hep onlar sessiz
hep ki ben sensiz)
aslında kaç
on'ları taşırlar da iradesiyle
götürürler benden delirmeklere
yaş on sekizinde şiire
çekinmeyen bulaşanından şöyle
bilmem.
Ekim 20, 2009
Dilde Azap Zamanları
Açıkçası gözlerime gülümsemeni istemem
o sıralarda beni bir narenciye dükkanına bağlıyorlar
Kuşdan çıkabilecek kan biraz roka kokar
Dokunduğun tüm duvarlar cinselliği öğretir sana
Kul olur güzleşirsin
Biri fonda bir şeyler çalar
Uslanmazsın ki bu gayet olağan
Mum olur güzelleşirsin...
Terliklerini avluya bırakır biri ayakların donar
Ağzımı gezdiririm parmaklarında
Yüzüme intihar eder baban
Paraları sakladığın böbreğini satarsın
Gözyaşları kusursuz bir seyahat olabilir
Oysa hiçbirimiz kimseyi elleriyle öldürmedi
Sen bana bir parmağını verdin onu kendi
gözüme kendi dişlerimle soktum
Kendi cesedimi tatile götürdüm
O sıralar bana karşı hayli soğuktun
Hem zaten hiçbir kadın bale yapmaz
Kocasının öldüğü bir inşaat şantiyesinde
Ve hiçbir ruh suçlayamaz annesini
Babası onu bir rahme emanet etmeden öldü diye...
Ekim 15, 2009
Bazı Renkler Sevap Taşır
muhtemel bir pazar akşamı
şuh kadınların yanlarında taşıdıkları ar patlamaları gibi
çörekleniyor gülümseyen zihnin ulaklarına
olmadığını farkettiğim her an yeniden şaşırıyorum
senin olmayışının karşısındaki bu sakin halime
halbuki ben ateşler etmeliyim tanımadığım sokaklara
kendimi üç öğün jiletlemeliyim
meyve soymalıyım hiçbir zaman yapmadığım gibi
uğultu ile öfke arası bir rengi sırtıma yorgan yaptığımı farkediyorum
beynimin uykusuzluğuna ussuzluğuna son çarem
yürümediğimiz sokakları cebime
doldurdum geldiğinde dudaklarına okuyacağım
tenini okuyacağım sonunda kadar
kısmi bir ben olayım yüzünde hiç ayrılmadan yok olayım
gözlerinin ışığı gibi yüreğimin kanserindesin
öleyim de sen olayım...
sıradaki tabut ikimize gelsin
localar uğultulu
ölü aşıklar gözlerimizde pineklesin
Ekim 08, 2009
Konçerto No 1
Unuttun mu beni zangoç
Geçen kış seninle surlarda şarap içmiştik
Karın adet görmemişti hani bir süredir
Doğacak yavrunun şerefine ağaçlara işemiştik
Hatırlamıyorsun...
Fal bakmıştın ya üzümden hani
Üç vakte kadar asacaklardı bir de beni
Hiç bir nefse yüz vermediğimden dem vurup kusmuştun paçalarıma
Hastalıklı meyveler yemiştik
Ne çabuk unuttun
Çocuklara yasak etmiştik tüm kaydırakları
Salıncaklarda kubar basarken oyuncak olmuştuk
Unuttun mu pokerde pasladığım eli
Adeta muhitimizde helvalardan bir puttuk
Senin aklın karışmış
Madem öyle çekil git karşımdan bozuk şiveli ayyaş
Papazla da konuştum işinden attıracağım seni
Bugün çok büyük bir hata yaptın sahiden dostum
Ölü hatırlamaz mı hiç
İçinden çıktığı kefeni...
Ekim 07, 2009
Dünyanın Kiri
körebelenirken dünyanın (k)irinde
düşüyor tırnaklarım
kazıya kazıya zirveye / heyhaaat
çıkamıyorum
tırnaklarımda kan
kalem tutan parmaklarımdan akan
kulaklarımda çınlayan komutlarım
hazırol! rahat!
hazırım ölmeye de rahat değilim
-ne yalan söyleyeyim-
(d)ebeleniyorum
söbelenirken dünyanın (şi)irinde
Akşamüstü
en çok akşamüstleri kanardı dizlerim
en çok akşam ezanından önce düşerdim
ha geldi ha gelecek telaşından
'haydi oğlum eve' çağrısı...
(akşam güneşi güzele vururmuş)
en çok akşamüstleri aşık oldum çilli, sarı kızlara
portakal rengine benzerdi saçları güneş vurdukça
portakala memeleri...
böyle zamanlarda başladı bu kalp ağrısı...
Eylül 27, 2009
Mezarlık Mermerlerine Tutunmuş Ellerin
Sulardın akıp giden sellerimden
Kuraklığının ismi harelerinde, deva oldu isimsiz bahçelerimde
Yanıma otur jiletlerimi temizleyeceğim bileklerimi tut
Kutla söz öbeklerimi
onlar sadece senin ojesiz tırnakların için yazıldılar
Hazzını üfle usulca yüzüme
Dudaklarımın kanamaya müsait kıvrımlarında saklayacağım aklımı
Kapılıp gitmesin diye zannına
Sana pıhtıdan göller yaptım sakla bir kuşun altından kanatlarında
Ancak;
Artık kadeh parçalandı
Yerine hiçbir kuş kanatlarını yolmayacak
İbranice bir elham okuma bana nazik dilruba
Olabilecek tüm hataları üstleniyorum
Beni kollarına almadın sen
Bırak ölüm kudursun
Cesedimi de kollama...
Eylül 24, 2009
Kelimeler
-doluyor yastığım seninle
saçlarıma kazdığım
beş harf: zevce
her rüya anımda
dökmekteyim senden bir koca pençe
az da değil ha
yedi dize, külçe-
varamaz dilim diline
sönük
gün'eşlerin geçse de damarımdan
ilginç ki bu hikayede
tek solan
biçare
oluverir intihar çayı saatlerimin
biskuviden örülü ipleri
(ki onlardır kalan ham)
tüm petibörlerim
zihnimde kırılır bir an
dökülür içine bay çardağımın
ben beceremem bir boku
ağlar teninde astığım
tüm darağaçlık boyunlar
burnumda tek koku
sen
***
ve kelim eler saçlarımı
kırılır kelimeler anıtı
kalır ensem noksan!
bilirim ki zordur ilk saç ağrısı...
ki yaksan suretini döküp
kırıklarımı, uçlarımı
izin veririm, inan
izin veririm, durduramam!
Eylül 14, 2009
Mesele Gitmen Değil
seninle barışmaya hiç niyetim yok desem yeridir
sen benim seneye giymeyi düşündüğüm beyaz gömleklerimi çaldın
huzurumu sattın hayatın gidişatına
bensiz yataklarda yattın
aslında seni sevmiyorum
beraber olamamanın yarattığı huzur
sallanan bir sandalyeydi sana alacağım son armağan
salıncakta sınadım ruhunun ağırlığını
okyanus kokunu aldım o sıra
sonra sen gittin ben alamadım seni geri yunusun ağzından
korktum babama döndüm o an
kafasını bulutlara gömdü
erkekler ağlamaz sil gözünün naaşını
hüzünlü bir şarkı aldım sarhoşun zulasından
kokmuş bir torbayı çiçek mezarlıklarında sattım
kuşku uyandırdı aslından benden gidişin
sevgilim yoksa seni ben mi ağlattım...
ölüyor musun sen
en azından benim için
doğurmayacak mısın yoksa kimseyi
yanakların yanaklarım onlar buluşamayacak mı bir daha
biz de ölecek miyiz mesela
dursan her şey durulsa ya
olmaz dersen de bir bıçağı kendime saplayabilirim
kalbim ağrıyor nüktedan
sallanan sandalyem miras kalsın
ben seni hayal ettiğim her yerde huzurla ölebilirim...
Eylül 08, 2009
Mezalim ve Seda Sanrıları
gözlerimin retinasından hiç görmediğim parisler geçiyor
aldırmıyorsun yavrum
kansız damarda mavi kan
dur bak sana yeni bir kitap aldım
neden dokunmuyorsun saçlarıma sana yeni bir zul çaldım
sana gözlerimi kapatır koşarım
düşerim bir yerlerimi kırarım
kaynamasını beklerken yanımda oturursun değil mi
sana demlediğim çayın
bir mısramı kaybettim bu yatak çok ağır yardım eder misin kenara çekmeme
kenarda sevişiriz hem belki
üzülmek her zaman bir cazibedir ya biraz da onun gibi...
bir yerlerde yağmur yağıyor şüphesiz
kalan mirasını aşiftelere dağıtıyor birileri muhakkak
günahlar işleniyor hem de ne günahlar anlatsam aklın almaz
almaz zulmün yarasını mirasyedi bir keman
şato hakiki bir kato sınırı
bir emperyal çocuğu yassı burun
ve silüet kıvamlı nehir akıntıları sevgilim
yanımda ağır ağır esneyen
bir köpek ölüsüne sarılmışım ya da bilemiyorum
çaresizim...
Eylül 05, 2009
Üşengeç Ameliyat
Bu aralar pek keyfim yok
İçki de çok içmiyorum farz-ı misal şiir de yazmıyorum
Gökyüzü paydaları çıkarmıyorum şahsi payıma
Arabesk konçertovari bir hal sıkışmış ölü hücrelerime
Sakınıyorum seni beynimin tüm kötü kıvrımlarımdan
Git dediğime bakma ben kumar oynuyorum aslında yavrucuğum
Dokunulmaz ellerini öpeyim saatlerce dizlerinde krizlerle gam bulayım
Ağlayayım sahtelik yok
Gözler gibi misal bir in
İnde saklı bir küsmüş kırmızı biber şarabı
Olmayan bir Çaykovski tiradı
Gencebay'la tanış çıkıyor
Gitme Allah aşkına
Huzur yok ki gelmediğin gitmediğin zamanlar arasında
Hep kalmandır gereken tek istek
Ve kovulmuş meleğe bile rica edilmiş bir dilek
Tek buzlu bir ölüm ricası
Cariyeler arasında eriyor
Hüzzama lanet ederken birileri
Aşkın olduğu yerlerde hiç kimse kokain kullanmıyor
Sen olaydım...
Eylül 03, 2009
Tırnak Batması
(sensiz bir ağrıya benziyorlar
yürürken
ayağına çiçek yerine
tırnak batan çocuklar)
üzgünüm sevdiğim
aceleden yanlış kesmişim
gülüşlerini geçmişimden;
ağrıyor gül diken sular şimdi
ağrıyor saman balyası sarılar
ve sanrılar:
en çok sana ağrıyorum sigaraaltı
sonrası içilen
kahverenklerinde,
baktığım suluboya
fallarında yani
bilmiyorsun, çok bağırıyorum seni
en çok sana bağırıyorum
bağırıyorum sana: çok
aman annemden çok sev beni
sonra kızıyor annem tabii, ışığı kapat
uyuyamazsın diye çocukluğuma
karınca masalları çalıyor
koca sur kapısı omurgamı;
sur bir divan, diyor masal, susmalarınsa erguvan
anlatırken askerlik anılarını babam
divanlar bile ah
el pençeydi bir zaman
(bu arada
yatağın kenarındaki meraklı
zifaf çarşafı kıvrıntısı
ben oluyorum,
ellerim bir çift çulha gagası
tanıştırayım:
ben,
ben.
deli bir saçmalık şu şizofren!)
sen beyazı duvarları adeta
bir şişe kesiliyor odamın
anlamıyorum, dolmuyor sevmelerimiz
ne yapsak da içine;
aslına bakarsan tam bilmiyorum
ama dolmuyordur zahir
o zahiri şişe de
arkadan bir kuğultu: kabul et gerçeği
özlüyorsun diyor masal ve
biz beyazı pamuklarını ovamın
dönmüyor dünyam, reddettikçe
olmuyor... ne yapayım
baştan yine!
yin'e çağırıyorum seni, fitne masum kötülüğe
en çok cumartesileri
çağırıyorum
çağırıyorum mezarına ektiğim o gürbüz çiçekleri de
yorulmasınlar yeteri kadar zaten
soldular bana diye;
fakat peruk ve maske-
den başka bir şey yok ki üzerinde şehrin
çıkartsın
ve ikram etsin bizlere
arşimet boğuluyor sularımda
sen uğramadıkça zihnime
Eylül 01, 2009
Cinnet Gayet Mantıklı Olabilir
şimdi husus şu doğrultuda ilerliyor yavrucuğum
ben ağlıyorum sen gidiyorsun bilek kesme esnasında kamera ayrıntıları çekiyor
çocuklara kötü örnek olmayalım diye
bazı insanlar harıl harıl masturbasyon yapıyorlar çok uzak yerlerde
bir koca sevişmek için devletten izin aldığı karısına tecavüz ediyor
-buraları sansürleyelim mi el ele-
bir kısım ihtiyarlar tansiyon haplarını alıyor daha sağlıklı ölmek için
küskünler kendi kafalarındaki hegemonyalarla kızgınlıklarını perçemliyorlar
elbette kusuyoruz şu durumda en doğal olanı bu değil mi zaten?
-göz göze kalıp yerleri temizleyelim mi-
şimdi paganini diyeceğim sosyalizasyon bağlantıları lağımlanmış olacak
baharların rengini mevsimlerin sırasını değiştireceğim topraksız ellerimle
teyemmmümleri aksatacağım ceset ceplerinden ayıklanacağım narkotiğe
nezarette arabuluculuk gibi
-nefes alarak karşılıklı ciğerlerimizden kan alalım mı ağlayarak birbirimizden-
bitiyor elbette o konuda hemfikiriz
ya senin bu gereksiz coşku dolu yanlışların
ah hata yapabilmenin kabullenilmesinin elbette bir raddesi var
gözlüklerinin camlarını topla git
özgürsün artık kendini köhne baraj kalıntılarında erit...
Ricadır Ruha
görmediğim bir ten gibi sedef taburede zenne
oyalama oyunlarının son taksimi şu halde
biraz fazla meyin zararının olmadığı aşikar
kanunun hali içler acısı bir başka bahar
sesinizi bir kağıda yazıp sekize katlıyorum
hiç gelmeyecek bir zar yedisine bahis oynama hali gibi
küskünlüğüm suretinizin kalbime aks i günahındandır
varsa işlediğim bir sevap
kokunuzun içimde kalan yanlarınının fazlalağındandır...
allah kabul eylesin...
A Ş K
bu yürek
sokulgan
sıcak koynuna
-bu bir dilek-
iki meme bir dudak
aşk
lincimdir bu
-kızar romantikler-
bilincimdir bu
platonik aşklardan arta kalan
ıslak ve sıcak
aşk
lincimdir bu
-buna da kızarlar-
bilincimdir bu
kaç bıçak darbesi yüreğimden
bana kalan
aşk arzusudur vuslatın çiy düşmemiş çimenler üstünde
ya da
çimenler üstünde büyümüş koyun yünü
yorgan altında
aşk kavuşmak arzusudur
-gerisi yalan-
budur kısa hayatımda dağarcığıma dolan
hatta,
ve dahi
aşktır yalan olan
yanılsamadır -kendi tablona- hayranlığından doğan
ve dahi aşk,
-ey aşık-
kendini bulma arayışındır
aşk acısı
-ey aşık-
kendini bulamayışındır.
velhasıl aşık
iki türlüdür aşk,
acı olan sendedir
ıslak olan başka bedendedir.
yüreğinde yanan ateş-i aşk
ıslaklığında yarin, közlenir.
Ağustos 31, 2009
Menfur Cinayet
apansız ve dahi adaletsizdi,
cinayete kurban gidişi,
en masum duyguların
menfur bir cinayet diye yazdılar
ikinci sınıf gazetelerin üçüncü sayfalarında
tetiği kader çekmiş dediler,
eninde sonunda yakalanırmış,
ne kadar uzağa kaçsa,
esarete yakınlaşırmış
kim ne derse desin dedi kravatlı biri
eninde sonunda
cinayet mahalline döner, kaatil, /bilmiş bir edayla söyledi bunları
inceden kan sızıyordu umutlarımın bıçak yarasından / tüm bunlar olurken
Ağustos 27, 2009
İdrakı Hastalıklı Türkü
Kendimize emanetlerden iç donlar yaptık
İhanete uğrarsak dizlerimiz kanamasın diye
Hani bir gün ölürseniz
Ölmem belki ya
Neşter çiğnerim yalan yok
Diz kemiklerinizden anjiyokat hazırlarım kendime
Ne kadar giderseniz gidin bir kısmınız içimde kalsın diye..
-Sokağın ücra köşesindeki deliyi enjekte ettim kendime
Kimse mırıldanamaz izinsiz kullanamaz adını
İsmini cismime dua yapmışlığımdan ötürü..
Ürkmesen bir de gizlediğim cesetlerimden o zaman belki
Kutsal kitap bile olabiliriz
Siz böyle gecikmeye yemin ettikçe
Biz her zaman kürtajlara samimi gülümsemeler göstermekteyiz...
Ağustos 26, 2009
Çeltik Gibi
Kaşlarının kanına yelekler dokuduğum sevgili
Ağlıyor musun yoksa
Bana gayrı ciddi kadehler doldursana
Uçak sürelim beraber tarlalar sürelim
Sürmeler süreyim gözlerine
Ağlayamayasın...
Bir ağıtta sarılsaydım ya sana
Beni ölmüşüm say
Doğmamış say
Cesedime dualar say
Gözlerinin sürmesine kurşunlardan perçem olduğum...
Köyümün kurumaya yüz tutmuş sularından
Tek içimlik sigaralar sar bana
Kollarına sar
Gözlerinden konforsuz tabutlar çıkarıyorum ağıtlara bedel
Beni müsait bir zamanında tulum nağmeleri arasından gel de al...
Ağustos 25, 2009
Zul
Ellerimden tutma
Benim dokunduğum tüm zifaflar bu zannı yaşattı bana
Kuşkuyla bakma kanayan bileklerime
Ruh a üflenmiş suret bir kaç gaydaya satılmakta
Koşuyorum durup baktığım tüm kirlilikler kadar
Üzülüyorum beyazlığına
Hiçbirimiz turgenyev değiliz sevdiğim
Benden başka bir şuhluk bekleme
Olmayan idamımı geciktiriyorum belki sen gelirsin diye
Tabureye tekme atmak senin de hakkın
Ellerinden rakı salkımları içmek gibi şimdi zaman
Sevgiyle secde etmek zamanı ölümü getiren sevgiliye...
Ölüm senden başkasına biat etmesin diye...
Nefes Arası
Şu zeytinyağından biraz daha ister misin göğüs kafesine
İstifra edebilir miyim parmak uçlarına
İshal olmuş bir emperyalist artığı gibi
Zaman akıntılarından kendime bir akşam üstü çalıyorum
-Elim tende
Yara özünde bir yanılsama,
yaşama ihanet ettiğini kanıtlamak istercesine hayata
Bir kandırma ikileminde kalan yahnilik et kokusu misali
O an
Bir lala urgan asıyor uyuyan bebeğin boynuna
Lala ki bu sisteme küsmüş şizofreni bir burjuva
-Serden yüksek oynayan ölüye yel biçsin
Sorgu odasında köşeye sıkışmış bir tımarhane müdürü
Şiiri unutmuş bir anglosakson avaresi
Ve karşıtken onun görüşlerine tüm kavimsel sülalesi
O hala sen nehri nde can kurtarıyor
-Döl gebe
Irsi bir ödem
Yaşanılan hususlardan geriye kalan çağa isyan edilmiş bir dönem
Bu hususta muhakkak ki kavramlar özürlü doğuyorlar
Ve bu muhakkak ki sizin suçunuz
Siz yani
Gözlerinizden arta kalan bir biz...
Ağustos 23, 2009
Orospu Duvağı
gece boyu beklerim seni
ne olsa sabrederim
bir peçe boyu
eni
(tek hece, tek karanlık
bedenler ustan ayrık)
bir sihir fısıldanır yine
liriklerin diyarına
öpücük pembesi kadar huylanan
kulak memeleri altına
(tek soru, pek yıkık
çengeli noktası yırtık)
-tımar evlerinin karanlığında barınabilir mi kılavuz?
bilirim gelmese kalem yardıma
hırıldar durmaz diş aralarında
durulmaz bu namussuz
ve konur nakşedilenin adı
adı orospu duvağı
açılır eller sonsuzluğa
kusar çizgilerini bir anda:
-aman tanrım, bunlar?
/söz kesmemeyi öğrenemedin bir türlü.
tahmin ettiğin gibi!
bunlardır bir çift orospu gözü
tadı benziyor ama değil mi?
sanki bir tutam delilik özü!
-ben biliyorum. anlatayım:
ancak aynı gözlerin
aynı bakmaların sığabileceği
eş boyutta anahtar delikleri bunlar.
/tut dünyamın ucunu
bir de senin elinden yakayım!
Ağustos 22, 2009
Dünya
Çilingir Duası
kibrit çöpü
dile gelir şişenin dudağında
"damla be damla
dolsun şu son kadeh
ereyim vuslata sigaramla"
(kibrit çöpüne ait olduğu rivayet edilen bir duadır)
duam odur ki;
yanayım, aşkının ateşine
sigaranın.
ve dahi yansın o da, küle dönsün
aheste...
(bir rakı şişesince tahta bir meyhane masasına yazıldığı rivayet edilir ki)
her kim ki;
muhabbeti meze etmeye bana
damlatırsam namerdim, son damlamı bardağına...
rivayetler muhtelif, lakırdı kâfi;
"doldur saki
içsin baki
çatlayıncaya taa ki..."
selam olsun muhabbet ehline...
Ağustos 21, 2009
Yusuf Düşüyor Canıma
ellerinde kaldı züleyhanın
gömleği
yusuf/un beyazı iffet kesildi / durdu zaman
aşka durdu bakışları züleyhanın
kesildi canı dermanı
hicab kesildi yusuf...
sen düşersin aklıma
beyaz gömleğin düşer
ve düğmelerin
ve tenin
ve dahi memelerin
şehvet kesilirim
yusuf düşer aklıma
ve düşer medrese-i yusuf
gardiyan kesilirim nefsime
kan kesilir yusuf elma tutan ellerinde
şehrin kadınlarının
arzu kesilir bedenlerde
kaçar günahtan yusuf
kaçar
sen düşersin aklıma
günah kesilirim / baştan ayağa
kapat ne olur düğmelerini
ateş oluyor yusuf / düşüyor canıma
İnkar Siyahı
Sen o kadın değil miydin yoksa
His mırıldanmalarına itiraz ediyor Şarapçı Bekir
Sevmiyorsa seni yoktur o
Tahayyül edilemez diyor
-Sus bre zındık sana mı kaldı tefsiri aşk
Bir akvaryum balığınının kapanındaki mutluluk hali
Buna secde eden bir deli
Orgazma aşık bir bakire
Secdesiz bir tımarhane deri
-O yollar hep dikenlidir gülüm benim
Sakin bir saki sarası
Reşit olmayan bir vajinismus gibi
Kusmuk aralarında bir gebelik sancısı
Çanı çalmak istiyor bir piç gibi kaybolmuş çeri...
Muallak Kısım Paradoksları
Umman denilen alemde kimsesiz bir his
Belki pedofili bir çocuk
Eşcinsel bir eş gibi
Kasap tezgahında kasık yahnisi...
-İstemesen de paganini
Üremiyor yürüyüşler
Kaçan kekliklere avcının gözünden bir bakış
Bir fırt cigaradan
Hamdolsun geçirdiğim cinnetlere
-Seni anlamak istemiyorum, ona göre konuş
Sen değilsin meyhaneci kadın
Bunu kabullenemiyorum
Hiç içmediğim bir garip ada şarabı için
Ağlıyormuş gibi yapıyorum...
Bir Soru İşareti
bu nihai bir istimlak çabasıdır kutsadığım
her gece arıyor o kadın beni adeta metresim gibi
oysa seviyorum ki ben seni
kübada 1963'teki bir isyancı kahraman gibi
bir kısım aşk yanılgıları ve mutsuz denklem işçileri
ona hiçbir söz vermedim yok
bende bir deniz bulmuş içmek istiyor
yok amansız izin vermeler sadece cinsi münasabet ağır basarsa belki...
yok aşk değil bir teyemmüm tereddütü benim ki...
göz göze gelmenin göz göze kalması gibi...
kimsenin intihar ettiği yok geri ver revolverimi
bırak herşeyi gidelim yavrum
küslüklerini ben alırım
cinayetlerimi sen al
bir anarşist peşinde anarşist bir sivil polis
buna kader diyorlar
dilleri lâl ola...
Ağustos 20, 2009
Sokak Lambası
Güç Bela
elde edilensin sen
güç bela!
elde edilen
sin'sin sen, bırak da
diş çürüğüne hapsettiğim
sala
sinsin gözlerine
(durma,
var gücünle bizle ikimizi
gücüne gidenlerle karaya bula)
şunu bil mesela
hani sevda cümlelerini
bizlerle donattık ya
gücü de sendin o tamlamaların
aslında
belası da sevgilim;
bel
ası da!
-rest-
Delirmeye Beş Kala -Sayıklamalar-
güz düşümü
düş düzümü
kuş üzümü
(kahkahalar)
aklımdan düşüyor kelimeler
aczimi açık edercesine
telaşla süpürüyorum ayıbımı
kilimaltına
adını ayırıp koyuyorum
-ertelemek için ölümü biraz daha-
dilimaltına
girmiyor yola
ne hayatımın ne şiirlerimin biçimi
oysa ancak zaman alır demiştin
bir sigara içimi
karamanın koyunu
ah bu şiirlerin kelime oyunu
gelmişini
(kahkahalar)
geçmişini
(artarak devam eden kahkahalar)
soyunu...
/sessizlik/
(ve kapanır perde)
Sun/durma
terkibi a ş k ı n
y ü z ü n dür
eyleyen beni ş a ş k ı n
bir türkü mırıldan bu gece
hüzün olsun / saklı mısralarında
aşk koksun / yalnızlığın
buhurdanında
g ö z y a ş ı dır
emaresi a ş k ı n
buğulu gözlerini kaçır benden
eyleme beni ş a ş k ı n
bir şiir yaz / oku bana bu gece
mısralarına küçük mutluluklar sakladığın
afacan kelimeler sun / durma
biraz aşk / biraz öpücük
v u s l a t tır
katili a ş k ı n
t a t tır
vuslatı eyle beni şaşkın
utanma / öp beni bu gece
dokunsun göğsüme ürkek dudakların
mahcup sevişmeler sun / durma
aşk koksun oda / bedenler aşka yansın
Düş Kurdu
(kısık bir sesti hoşuna gelen
düşlerin çıldırma tonunda
kimsesiz bir kurttu yaş küfe giren
elma kokan yalanla)
derdime derman
bilirim yok ama
derdim
ki söylemeler bana bırakılsa
her düşen
yaprağa
her boğulan
soluğa
her üşüyen
soğuğa,
bir mısralık (l)af buyurmuş şair
"benzer her şey
baktığına"
ben kurdum düşümü
kırdım dişimi
aklımla
en onulmaz yaralarımda, adı konulmaz sızılarımda
saçlarıma kazıdığım seni
her aklıma alışımda
her saklıma dalışında
(g)af buyur yoluna sızdığım
benziyor her baktığım
sana
***
(sen de merak masasına buyur
misafirimizsin ne olsa
kalma ayakta, otur
sıyırmışım sıtkımı
zaten
ben
dünden)
***
haydi, gel ve bekle
dökülecek olan
kurtları
bekle ve gör
kur(t)ulacak olan
düşleri,
gel ve gör düşümün kurdunu,
seni!
Ağustos 19, 2009
İskelet
Ağustos 17, 2009
Blok 13
Blok 44
ben hiç mermi yemedim göğsümden
oysa adettendir önden giren her mermi de karşılıklı vuruşulmuş sayılır
ben bana yazılmış hiçbir şarkıyla ağlamadım
bu tamamen karşılıklı çatışmamamızın suçu
kafası kopmuş bir genç görmüştüm bir akşam üstü
gülümsüyor mu diye baktım
oysa gayet güzel ölmüştü...
ölülere takır takır şarjörler boşaltıldığı çağdayız
bu yüzden güzel zeytin ağaçları gölgesi yerine
beşinci sınıf kerhanelerde boşalıyoruz hep..
senin elinde gelebilcek bir mermiye itiraz ettiğimi gördün mü hiç
o konu seni sıktı kapatıyorum
sevgilim sanrılarıma sahip çık
ben yatıyorum...
Ağustos 16, 2009
Saat de Geç Olmuş
şovalyelerin zırhları aslında koka yapraklarından ibarettir güzelim
söz ruletse sükut barbuttur
ve benim bağlama çalmadığımı düşünmek sadece zihinsel bir yanılgıdan ibarettir
kaliteli sperm dedikleri sadece tıp camiasının inandığı bir kavramdır
hiçbir baba evlat ayırmaz..
bana bir iyilik yapmak istersen balık verme
kum saatini kokainle doldurmayı öğret
ya da sokak olmadan da mızıka çalmayı
ateşlenirsem kulağıma civa damlat, mermi yak
biraz bekle ardından iğnemi yap
sonra yanıma otur
ara sıra konuştuğumuz tek mevsimlik hayali kasabayı anlat..
Kar Tane
çoğu vakit üstüne düşülmez sebeplerin
içeriden ve içkin
bir baba narasıdır belki özlediğiniz
belki de yanık bir kağıt kokusu -ki kan döker oraya ispirto-
bilinmez
asla bilmezsiniz nerededir varoşlar
ve nerede kırılır çocukluğumun
çilek reçeli kavanozları
herhangi bir ay sonundaki kahvaltı bitimine benzer
umudunuzda yeşeren çınar,
bir tutam ekmeksizliğin
dahi
tadına varabilmektir, orada açlık
-öyle ucundan kazınması değildir midenin-
gariptir: şüpheler ilişir fakir
halaylarının sonuna
hakir
görülen bir dilencinin
ellerine gömü bir
dua kesitinde saklanır
gar-ip(liğ)inin ebeleri
bir saklambaç anısıdır vazgeçtiklerim
onlar
yokluğa sobelenmek için erir
ah! çocukluğum anlamadı ya, ihtimal bu
belki büyümüştür gözbebeklerim
sormalıyım: şeryüzüne indirdiği
meleklerin
şu beyaz tutam kar taneleri
neden erir?
(çoğu vakit üstüne
düşülmez sebeplerin)
oysa kutsal değil miydi melekler, o hırçın dogma
öğretiler
uysal değil miydi haleler oysa
anlamıyorum işte, anlatıver
tekrar et lirikliğim
lütfet
romeo ile juliet
arasında sıkışmış ağır külfet
bir aşk mı yoksa istediğin?
tutku ya da ret
değildir bunun adı, bilmezsin
aşk
öyle ucundan kaşınması da
değildir kalbinin:
sen
seçilen!
meleklere aldırma,
eriyeceksin...
Gazete
ve baba göbeğine gömülmüş olan, çoğu zaman
sayfalar dolusu yumruktan
ibaretti benim
sıfır altı yaş arası
(t)oyuncaklarım
ama onların üstünde
"büyümelisiniz"
"bizimle oynayamazsınız" cümleleri
yazmıyordu ne yazık ki
ki biz çocuktuk daha
deseniz de sökmezdi! sökemezdi onlar bizim
kan atlı prenslerimizi
***
çocukluğumdan geriye
kalanlar neler mi şimdiye?
cevabı delik
değişik
gazete ortaları sadece:
en tirajı
komiğinden!
İnfazın Yeri Mühim Değildir
bir şairi kuytuda infaz etsen
en meçhulünden failler üstlenir bu cinayeti
mermi yakmaya kıyamazsın
şairden kan damlamaz
kamayı körletmeye zaman bulamazsın...
bir şairi kuytuda infaz etsen
cenazesi şiir dolar, elham okumaya korkarsın
ekmeğine kan doğrar tüm ithafları
izin istemeden çabucak kalkarsın...
bir şairi kuytuda infaz etsen
güvercinler isyan çıkarır
tinerciler bıçak çeker
şehrin zulmünden kaçarsın
kaçacak delik arar bir rahme kapanır saklanırsın
kürtaj hezeyanından paniklersin
ayakta kalamazsın...
bir şairi kuytuda infaz etsen
döner dolaşır buluverir cinayet aletin seni
kendi intiharını hazırlarsın
tüm kanıtlar seni gösterir
azrail yanına geldiğinde ses etmezsin
usulca kafana sıkarsın...
Delikanlı
***
"gün geçer, dünden beter
elimi tut
elimi tut, yeter"
***
yırtık bir akrep
ve yel kovanından ibaret
benim
delik anlı saniyelerim
-dağlanıyor göz bebeklerim
şems
iyelerim tutuluyor deliksiz
uykularımın
dağmurunda!
Ağustos 15, 2009
Tundrama II
Talih Kanı
Blok 20
Blok 11
tren raylarının boşluklarında sevişenler
otobüs garı soğukluklarını hiçbir zaman sevemezler
ve tanrı ısrarcıysa bazı tren kazalarının gerçekleşmesinde
aşıklar tenhalarda ölmesinler diyedir...
Blok 7
kehanetleri tutmamış falcılarla aynı defterleri çürüttük
kehanetler tutmadı falcılar kerhanelerin artık
biz de işportada çakmak satıyoruz cigara parasına
hava bozuk yine yağmur yağacak
çakmakları bozulanlar üç beş kuruş atacak
bir umut işte...
fazla bir şey istemiyoruz allah baba yağmur yağdırsın yeter
bir mezarlığa tüneyip bir çiftli yapıştırsam
bu kasvetli havada nasıl güzel gider...
Blok 6
bir köylü kadının kocasına sunduğu evlilik armağanı kadar kutsal...
hüsransa..
bir ibneye kadın sunmak kadar yalandır...
herkes..
dışkılıyorsa eğer dünya düzeni içersinde...
senin..
sevdiğin kadın bile ister istemez sıçandır...
emrine..
verilmiş kadınlar sürüsünde bile...
bir..
ibneye meylederse padişah...
köledir..
ayaklanmasında her zaman huzur olan...
Yıkılış Selamı
karanlığa bürüdüm kalemi
deniyorum
yazacak mı diye
seferleri kuşattım dört nal üstüne
yüreğim şaha kalktı ol an
boğmaya çalıştı beni sinsice
anımsadıklarım bekliyor cebimde
epey kısık bir gaz lambası
karşımda duruyor öylece
(odamı bile aydınlatamayacak
iki kelimeyi ayıramayacak
kadarkısık)
hem gitgide de ufalıyor parıltısı.
(nefesim kesiliyor ah,
boğdukça ellerin beni)
en zorlu patikaları
yürüyorum ezbere
bellek iş başında ve
bir bir geliyor yaşantılar
gözfeleği önüne
yol ayrımı tanıdık
geçmişim bu yolları önceden
e adres belli
susuzluğa da dayanırım
yılmak yok o vakit
yürüyorum uzaklara!
dilim kanarken yalnızlıkların ruhuna
bir kadeh görüp
duraksıyorum aniden
izliyorum başlayan filmi
ölümsüzlük iksiri koyuyorlar meçhul adını
içiyorum şüphesiz
sanırım bu denememde tek sorun
mide bulantısı yapan karışımları
katmamam oluyor hesaba
(dikkatsizliğinin kurbanı bir yazar parçasının
süregelen sancı seansları)
kusuyorum
film bitiyor acı son ile
ben yine sensiz ölüyorum
hep geri sarılan bantlar, o güne dek
gözyaşlarını üfürüyor suratıma
ölüme olan aşkından ötürü
yazı bitiyor,
ve son kez döllüyorum kalemi
son kez
aymazca
niyetim belli ve ortada
diğer rakiplerden önce varmak
bu renksiz sonsuzluğa
ve her fani gibi
var vücudumun derinlerinde bir yerde
saklı olan
ömür yarası
hazin sona komşu hiç de
istenmeyen bir damla ter
kırılgan kusur kafatasından
dökülüyor uzuvlarıma.
kışa olan aşkımdan
ötürü yaz bitiyor
üşüyorum
üstünkörü sunum bitimleri gibi
bu şiir de bitiyor sonra...
***
(duyamadım sesinizi dostlar,
kazanç mı?
elimde avucumda ürüyor
harcanmadan tek kalan: bir yıkılış selamı)
-2007?-
Yazıya Sığınanlara
yaşam yansımalarının
duysun sesimi titreyenler,
fırlatsın bir şiir çehreme:
-yazıya sığınanlar hiç üşür mü anne?-
birileri yazdıkça
cihanın öte taraflarında
yazının
hayat ağacından güçlü olabileceği
gerçeği
tırmalayıp duruyor, her gece beynimi
ben geceler doğunca
o geceler, ulaşınca gökyüzüne
sorular giyinirim aklıma anne
onca sığınağa kaleme rağmen yanımdaki
üşümemek için biçare.
sorular sorarım semalara
asla cevap vermezler
haykırırım sokaklara duvarlara mavi gözlü martılara
annem
annem diye
nafiledir çabalarım dinlemezler
koca bir suskunluktan ibarettir geceleri
o sesi kısık kuşların üzerindeki
intihar rengi kıyafetler.
***
usumu bindirir bir güvercin
sırtına her gece okuduklarım
bizi bekleyen çılgın masallar diyarının
meşhur kırmızı
hoşgeldin halılarınadır yolculuğumuz
adı konulmamış yazgılardan misal
yazıya konamamış kuşluklara
ruhlar semtinedir ilk dokunuşumuz
(hissediyorum ki, okudukça
tıkanıyor akıl cebi... farklı ve bambaşka bir dünya
yaratmalı şimdi
ve o dünyanın gökkuşağına, yalnızlığına
oyuk gözlü martılarına
bir bir dökmeliyim heybemdeki imgeleri)
renkler mi çoğalıyor şu amansız hengamede
ben mi kör oluyorum satırların kemerinde
susmak mıdır soru işaretlerimin
sus anahtarı: "?"
bedeli midir geçen yıllar
ölçüsü biçilmemiş kefenimin
-solu suallerimi ciğerlerine
son soruma da cevap versene:
yazıya sığınanlar,
asla üşümez
değil mi,
-anne?
Yır Tık Sen Tez
soyumuz
nedense dinlenir olmuş
hayat denen
maratonda herkes
affet baba
ver bir ses
ve dilime kus
dolmuş yine seninle
inişinle bu us
ki zaten
yır
tık
bir
sen
tez
-den ötesi
değildir sunduğumuz...
Bir Terkediş Hikayesi
mürekkepten kalp dökümü sofraya konuk
ihtişamlı heykeller gibi bakışlarını kıstırırsın
(duyuyorum heyhat
kızılcana değil bu kanın sesi
ötede cümbüş var amma
yanıbaşımda kanun sesi)
hani uyku tutmaz da ahmaklarını horozlarla ıslatırsın
-renkleri duyar, sesleri görür olsam
söyle bakalım günebakan:
yine biter miydin?
lalezarlarımda kanışarak, yalanlarla oynaşarak
günüme batabilir miydin?
çekip gitmelerinle birsiz, nevisiz
terkinle yere serebilir miydin?-
(şimdi ortalık hengame,
sensizlik var rengâne)
hani sadıkane bir dost ararsın
yanındakiler kâfi gelmez
korkarsın kağıttan, sebepsiz işte
köpeksi bir soluyuş
hani ürkersin dedim ya kağıttan
işte o vakit peçeteleri partner ilan edersin
yılmazsın parmakların ağlamadıkça
kağıtlara hapsedemediğin gözyaşlarınla
ruhunu temizlemek için yazarsın
peçetelere
uçup da aldatmasın diye
dört duvarda sıkışmasın diye
(hoş, o da uçar ya
bizimki de hüsnükuruntu
adını sen getir, avuntu)
adı şiir olsun misal,
bir terkediş hikayesinde parmakları kırılan şairi oynarsın
hatalarının hevesi kursağına komşu
ama sensiz,
-gözlerin terlerse susma
sıcaktan de, çekinme
yalandan da olsa isterim siyahsız, kafessiz
nedensiz bir densizlik bugünlerdeki
terk bahçıvanıyım sahnede buduyorum edişleri-
(acıyla yoğruk gidilmelerim varmış
terkilme hikayemmiş bu da
iki yokmuş, bir varmış)
-terazime öyküler kanıyor
"çağla kanunum artık,
derdini söyle bana"
bak, yedi cihan ağlıyor!-
Zaman Hüzünlü Hissiyatların Pezevengidir
doğaçlama ağıtlar
ve günahlarımızın üstüne örtülürken tılsımlı sonbahar
sen olanca masumiyetinle kanser bir çocuğun betimlemelerini anlatıyorsun
aklımda yol zihnimde düşüşlerim var
toz karıştırılmış papik hissiyatı kıvamında
yarı titrek görüyor gözlerini gözlerim
sen bir çocuk doğurursun
ben sokakta torbacı yollarını gözlerim
aslında seninle ölmek isteyecek kadar umut bakiydi ruhumda
senin ellerinde oje olmayışı belki üzerken seni
ben on iki buçuğu ucuza getirmeye çalışıyorum
ellerini açmış tanrı'dan yardım isterken bir deli
sirozdan ölmeyeceğimizi kim garanti edebilir ki...
gözlerin resimlerdekinden daha canlı olsa da hiç bir zaman onları tutamıyacağım...
sana bir ölü adayının kefen parasıyla şarap ısmarlasam eminim reddedersin
elimdeki sigaranın içindeki en kötü maddeyi katran bilirsin
kolonyayı sadece bayramlarda ellerine dökersin sen meleğim...
edebiyatı fazla abarttık
müsade et, klişe bir şekilde öleyim...
İstersen Kalkalım
ben zamanında çok günah işledim sevgilim
yasakların bir çoğunu menbaından tattım
bu gördüğün gövdeden bir çok organı
biraz maddenin yardımıyla çürüttüm attım
-bu isyan değil acı çekmekteyim matmazel
şimdi durmuş karşımda bana
hayatın geçiciliğinden bahsetmektesin ya sen
zamanı yaşatmak için geçirdiğim hissiyatları keşke bilebilsen
yok aman vazgeçtim bu dileğimden
sen masumsun bir güzel yürek uğruna hayatını bile verebilirsin
bense yorgun umutlarını hayata rehin bırakan bir feylesof ayyaş
gözlerim dolmaya başladı bak biraz yanıma yaklaş
kokunu duyayım belki bir kadeh az içerim
ellerini yanıma bırakırsan huzur içinde ölebilirim...
-sen kimsenin ölmesini istemeyecek kadar masumsun
ben senin hayatına girersem perişan olursun
sevmesen de içersin kendini jiletlersin
kendine yalan söylersin
sen benim hayatıma girersen ben sigaralık olurum
yavaşça tüketirim kendimi
ben bir altın vuruşum sevgilim
ellerini çek asmalıyım kendimi...
Tövbekar Spazm
bir mide ağrısında yaşanılan zifir
ruhi hüzünle örtüşebilir mi
mahyaya assam kendimi
orucum bozulur mu
dinden mi çıkarım yoksa
bir bütün mü olurum tanrı'yla...
''essalatu hayrun minen nevm''
ağıtların kutsal kitaplarda yer almayan dualar olması
rakının ateist bir peygamber olması gibi
ve bir gün yugoslavya paramparça olacak derken bir emir eri
şaraplar olabildiğince kahkaha atmaktaydı....
''kulli nefsin zaikatul mevt''
blöf yapmamıştım oysa gerçekten çekiliyorum
papaza emanet ediyorum kız'ı
her halukarda bir din adamı
joker denen zirzopa yeğdir
parmağımı kesip yollamazsam bir gün kapına
emin ol o zaman ellerim kirlenmiştir...
Blok 43
sana hiç bir zaman tokat atamıyacağım gerçek
fakat seni tereddütsüz öldürebilirim...
bir de nargile yaktırırım işte o zaman
bir tek bana çalışır saki
gözlerin titriyor biraz korktun sanki
yaz günü rüzgarı bulduğuma şükredişim
sen hiç rüzgara muhtaç olma diyedir.
hiç işkembe çorbası içmemiş bir johan sebastian bach kadar sakinim karşında
akabinde ellerindeki dölleri silmeden işe koyulur bazen aşçı
işte tüm sakat doğumlar o akşamlardan gebedir..
gerekirse anorexia olalım sevgilim
tüm bitkisel hayatlar kısmen ebedidir..
Blok 42
küfrü marifet lütfunu size harcayamayacağım için gayet müteşekkirim
kabre dar gelirken kısmi bedenim
ben headbanglerle şeb-i aruslar düzenliyorum
uyku muallaklarında hayal olurken zihnim
ben size deniz manzaralı dehlizler kazıyorum
sınır mayınlarımı orospulara temizletiyorum
kimseye gereksiz patlamayayım diye
sen, sevgili, kapitalizmde kapitale dönmüşsün
ben hala bitki çayı sarıp içiyorum...
kafka'da buluşalım...
Düş Artık
ben bir kelebek öldürdüm
bir tanesinin de bir kapının asla çıkılamayacak aralığından çıktığını gördüm
ikisinin arasında geçen zaman toplasan üç biradır
huzursuz oldu içim birden sükutsuz kaldım
son saatlerini yaşayan bir öğretmenin fişini çektim sanki
rahibeleri taciz ettim
mütecaviz bir intihar
boyaları sulandırdım kurak ağzımda
ölen çocuklara kefenler çizebilmek için
sus pus bir pusu
ve mutsuz evliliklerde kişisel töre süsünü tuttum
ellerin ellerimde alev almadı ama
alev aslında tüm şehri sardı
-tövbe tövbe haşa tövbe estağfurullah!
bir anksiyete mülayimi
kısraklar da sustu inan bebekler bile ağlamadı desem
ki bir yalan ancak bu kadar abartılabilir ama
köpekler bile havlamadı inan
günahları yazmaya ara verdi melek
-tövbeler tövbesi bin kere on bin kere tövbe
o kadını rahatsız eden tilki olmayan çeriyi
dişlerimle gönderdim tanrı'mın tanrı'nın yanına
küstah küstah baktı bana ceset
ölmenin verdiği sonsuz rahatlıkla...
Ben*
(yuvamdır geceler bilir misin?
üçtür hep bana
elalem tavrı koyar acımaz ya hani
işte o üçüncü tekiller gibidir mesela
iki mi dedin, duydum seni
anlıyorum kızma anlatırım
az bir sabret ah
unsuz da yoğururum bizi)
keşkelerinle avunur
yokluklarını sayar oldum ben
susuz tayfunlar, kumsuz çöller yarattım ufuğumda
varlığını attım cebe, yokluğun bile kusur
(bozdum hepsini, en baştan
bir.. iki.. üç...)
oynaşmaktan sıkıldım be gece
diretmeyeceğim
işit sesimi inatçı ben:
defol gecemden
ve başbaşa bırak ikiliyi!
(bu sefer
sen ve ben değil,
iki ben var aynamda)
gözlerime kırbaç vurdurtmam
ne de hayallerime zincir
bıçaklar kaldırıldı raflara
kesip biçmiyorum artık
yaşamlarını zahiri eşlerimin
aynadaki samimi geliyor belki de
çaresiz
acıyorum ona
en çıkmaz umutsuzlukken kapımdaki
'anlat'larındandır,
'fısılda fısılda'
'haydi dök kederlerini'dendir sebebi
maskeleri çıkardık, sayıyoruz
mavi, yeşil, kırmızı
yokluklarla evcilik oynuyoruz
sıkılıyoruz tabii sonra
birikmiş teneffüslerimiz var
en sunisinden ellerimizde
bir de döküntülü zillerimiz çalan
inletiyor dört duvarı
ve şehrin korkunç yalnızlığını
saklambaçlara geçiyoruz ardından
çelik çomak derken
bir bakıyoruz sabah olmuş...
unutulmuş platonik
o gözler gibi - "bakmalar denizi"
ışıl ışıl...
(ben ve ben,
gecelerin doyumsuz sevdası
yorgun ve uslu çocuk, kendimle dertleşiyorum
dedim ya,
ben varsın artık aynamda
ışıl ışıl
ve yansımalar!)
sıkılmıyorum belki de
söyleyivereyim derdimi bana bir celsede
yeni oyunlarını oyunlarını tatmak
tatmak isterdim sadece!
~~~~~~
*hayatımda doğru dürüst kalkıştığım ilk şiir denemem buydu diyebilirim neredeyse; işbu sebepten, yeri mühimdir içimde.
Bal Mumu
hesabı beşikten kertilme
çok küskün tanıklarım
ah, pasaklım, paspas aklım
sayfaları ezelden dürülme
sır ayna paslı aklım
isterim erimesin yarınlarım
ve on dokuzumun balmumları
nasır tutmuş dualarım
sıkı tutunun
bu kez karşım
petekler diyarı
***
(ey balmumu,
lafazanlığım doğruldu sana, hatırla
sar yaralarımı
sarmaşıkla
ki bitmesin
bitlenmesin bu ademin düşdüzüm kelamları semaya)
-şimdi dökeyim kurtlarımı:
kaç arı
doğurabilir seni
şehvetsiz bir aynada?
-geri sarayım plakları:
utanma! tek kulağıma fısıl de,
kim öğütür azılı dişlerde
düsturulmuş anlatları?
-belden kırayım yapbozları:
kim öğütler ruha kazılı
serzenişlerde
hadım edilmiş nasihatları?
-kaç! durma gülüm buralarda
söndürebilir seni her an
rutup etli bir yangı parçası
(anlamsız)
***
(olsun piç birimiz
susarsa iç kirimiz,
sönmeyelim hiçbirimiz
haydi,
haydi yakalım
yıkalım yedi cihanı...)
aklım,
zemh eriyince petekte üşür her nakşım
akalım sihirlere dirhem dirhem
gururla kalksın tek naaşım!
aklım
ah aklımın
saklımın al mumları,
bıraktım boşluğa
ben ki sabırtaşımı
santim santim eriyor on dokuzumun balmumları...
Hakikaten Çok Güzelsiniz
sen ben bir de bir adet kulüp rakı
kulüp rakı sevdiğimden değil tınısında bir şömine başı ruhu saklı
ruhumda bir sen bir ben bir de ceset
okeye dördüncü olarak çağırabiliriz tüm eski sevgilileri
çiftleşircesine ağlamak zamanıdır
çift olalım ağlıyalım
sen bana iğne yap
ben sana sütlü kahve hazırlarım
zor mudur bir kaç muhabbetle karın doyurmak
elbette pilaki ve rakı
pilaki sevdiğimden değil tınısında sözlerin saklı
sana söyleyemedikçe mısralara anlatıyorum tüm bağımlılık zamanlarını
ve mısraların bildiği bu muhabbetler seninle aramızı açmakta
ve benim emanetle koluma çizdiğim kum saati
sadece kan akarken akmakta...
seni öpsem haddimi aşmış mı olurum
seni öpmek esasında hudutları aşmaktır...
Domino Tazı
tam acıktığımı hissettiğim anda çalan kapının
mütemadiyen alt kat komşumun böreğine paralel olması
hiç dominovari bir mevzuat değil
öyle olsa her cinsi kıpırdanışta kapımda kleopatra
her dua edişimde seccadede cebrail'i bulurdum...
ve sevgili ucunu soktuğum paslanmaz bıçağımı çevirirken kolumda
kanlar tezahüründe vuku bulan elbette sen olurdun...
Masa Büstü
Kırmızıları ilahlaştırmış bir eroinman
Tohumsuzluğa aşık bir esrarkeş gibi ruhum
Annesinin rahminden babasının spermlerini çalan bir kleptoman ya da
Filistin'de
Filistin askısından demlenen bir çocuk
Bir pezevenk evveliyatı
Bir mahzen sonrası
Sıla hasreti çeken bir berduş
Şuh kahkahalara boğulmuş bir rahibe teni
Kırmızı
Sessiz bir faşizan tanrısının dualarında boğulan bir nasyonalist
Bir pisuvar ölümü belki hayat
Bir trambolin yer çekimi kıvamlı dolmakalemler
Bir daha namuslu iş yapmamaya tövbe eden kasap bıçağı
İşkence doğumu mutluluk intiharı
Yalvaran nasip kıvrımlarında bir cenin
Ceninde serin belki tenin
Sim kaplı yüzünün lağım tarafı
Kargalaşmış bir leylek
Yavularını siken bir kedi gibi
Şimdi senin teninde orgazm olmak bir günah
Bir günah ki Tanrı'nın hiç bir zaman affetmeyeceği...
Umrumda değil artık kaset çalar çalmak
Beni sadece bir fahişenin vajinal rahatsızlıkları iltihaplandırır
Senin bana küstüğün zaman...
Aman...
Aydede
dört yaş içre bir aydede gölgesine
saklanmışsa diliniz ucunda
kurak bir ninniyle
ve o kurak ninniyle dövüyorsa
anne göğüsleri dudağınızı
içkin bir endam
gibi yanaşıyor demektir ruhunuza
kör yalvaçların demlenişi
ve evden, evden
daha suskun bir heykel
traş olurken sergilerde
(genç gözükmek için)
ay: müzmin yokluğun dedesi
o paytak yürüyüşlerinizin
paytak emaresi
can çekişmektedir umarsız
hiç ileri hep geri
soğuk bir ölümdür çocukluğunuzun
yani aydedenin son nefesi
Anahtar Deliliği
yüzdüğü hunilerin
bir lağımdır anahtar
deliliği derinde
ben ki her
kulaçlama vaktimde, çeker
bokyüzünden birini
o hunilerin
takarım bir anda
kafatasıma, ve izlemeğe
koyulurum deliğin,
öte tarafındaki kıpırdanışları:
sessiz tıraş vakitlerinin
akılkaydı batikonları..
Bir Dergi Artığı Fotomodeller Kraliçesinin İstifası
cüzzama çare cüz zamanlarında kilitli sandık
gördüğüm hayalet kılıklı hayaller beni yıpratamaz
tanrı'nın evlatlığıyım artık
kısmetime güneş çıktı falda
her yemekten sonra bir bardak kenevir açtık
kimse kalmadı ayyaşın kokusundan etrafımda..
en ilkinden bir bahar isyanı
türkü mü viyolensel mi belli değil
bir paslı mavzer ezgisi
kuşatmaların en hakikatlisi
ölüm mü doğum mu belli değil
bir koku cümbüşüdür senin tenin.
teninden istifade edemeden
istila ettiğim zamanlardan
ve aşkından istifa ettim sevgilim...
Tam Hatırlamıyorum Aslına Bakarsan
an
zAn altında bir yavru aslan
çalıntı adem elmaları var gözlerinde
ellerinde bir tarantula siniri
sinire kesmiş kaybolan adam
tecavüzü kabullenmiş mağrur bir yavru aslan
kulak katili bir sahte çingene duruşu
hiç aşık olmadım diyen bir adam kadar aciz bakıyor bana
çek git şimdi mağdur aslan
gözlerinde en az yirmi hafta esrar içmemiş bir adamın kayıplığı
uykusuz bir baz morfin öpücüsü
öptüğü yerler a kalite eroin
ve sen sevgilim
öl be artık
öl de geleyim...
Her Aşk Kısmen Barut Kokar
bir mevzinin intiharıdır şimdi sevda
savaşın kazanılması ya da kaybedilmesi değil
hayatta kalabilme çabasıdır
bir niceliktir şimdi aradığın
opsiyoneldir aşkın karşısında ağırlığın
senin üzerinde adeta bir asil bayrak gibi dururken kadınlığın
ben senin sınırlarına girmek istesem de
hiçbir sınır ihlalinin kansız olmayacağının bilincindeyim
ve sırf senin kanın dökülmesin diye şah damarımı bali kokusuyla deştim
beyaz barış bayraklarına ölümü sarman dileğiyle
seni paramparça edilişimin ardındaki her bir parçamla
ayrı ayrı seviyorum..
Hanımeli Kokan Cesetler
lanet; bir koftizan tanrı adayıymışçasına çalımlı tavırlarla girerken kişisel kasabama
ben okunmuş sularla rakımı içiyorum
hiç onarılmadan bozulmuş amerikan aksanımı
bir ingilizin taharetsiz kalçalarında silkeliyorum
-bana sevişmenin kaba lugatını mübahlaştırma
koridorun sonuna kavuşmak istememek
çocukken girdiğimiz tünellerle mi alakalı bilmiyorum
ancak her tünel bolu dağının çıkış noktası kadar heybetli bir yere varmıyor
kontrolsüz düşüncenin beyninde yaşam alanı yaratmadığı gerçeği
inan: ben bulutlardan masa örtüsü yaparken hissiyatımı hiç bağlamıyor...
-şu lastiği uzatırsan çok müteşekkir olacağım
bir metres yağlı bir işadamının kıçını
günde on garibana kerhanede çalışmaya yeğlemekte ise
bu ekmekler gerçekten bayat demektir
ve bir cesedin hava deliklerini tanımlarken kevgir
ben çiğnediğim sakızı senin damağında unutuyorum
bunalımlar yaşadığım zamanlar da dahil
ben her türlü paranoyamda seni seviyorum...
Adsız Sancı Günlükleri
geçtiğim an uçkenarından senin
bir süs olarak, anlayacaksın vokallerin
nefesleri tükenmemiş, onlar
yakıyor çağlardır aklarımızı ciğerlerimizi bizim
bize haykırıyor ve
bize anlatıyorlar ancak
dertlerini, ben bilirim: işin için
-de için için
şiir yoksa,
yetimim
sıkı çekimlik ölümüne
her sigara sonu gibi
dudaktaki hüznü zehrin
saldırıyor gırtlağıma şimdi, şu hayatta
tek postum olan ilhamın verdiği
cesur
sancak neferleri
çıra niyetine attım şömineye
yokluğundaki kelimeleri... şimdi
bırakmalısın
ki donsun hipodrom
çığırsın doru eyerleri
ayıklayıvereyim diş arana sıkışmış
çok sıkışmış mermileri, yerleştireyim
direk namluya
sözleştiremediğin eğerleri
bırak bebeğim! matematik yanılsın bu kez,
hesaplanmasın bu integralin
sensizsonlu değerleri
(ki kelimelerdir anahtar, o kelimeler
olmazsa üşür dişler
döner binalar alnımda
lav yüzünde dağlanır gözler)
ey
dolanan midemdeki
adsız
sancı günlükleri
çekilin!
bu muhabbet
k
e
n
a
r
s
u
s
u
olarak kalsın nefretimin!